Akabinde bilindiği üzere bir çalıştay yapılmış ve bu çalıştayda bugüne kadar olan değişiklikler ve Bakanlık Tasarısı olarak yayımlanan metinler tek tek ele alınmıştır.Gerek bu çalıştay gerekse yazılı ve şifahi müracaatla değerli katkıda bulunan komisyonumuzda görev almayan değerli meslektaşlarımızın önerileri de dikkate alınarak aşağıdaki metin hazırlanmıştır.
Gelecekte etkin ve işler bir İcra Ve İflas sistemi olması adına değişiklik önerileri içeren metin ilgili yerlere başta Baro Başkanımız Sayın Av. Fevzi Konaç Bey aracılığıyla iletilmiştir.
Bu konuda emeği geçen ve katkıda bulunan herkese teşekkür ediyoruz.
İCRA VE İFLAS YASASINDAKİ DEĞİŞİKLİK TASARISI İLE İLGİLİ TEKLİFLER
1-MADDE 7- 2004 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinde “İcra ve iflas müdürlüklerince yapılacak tahsilat ve alacaklıya ödeme başlığı altındaki “ Tahsil edilen paralardan kanunen alacaklıya ödenmesi gerekenler, talep edilmesi hâlinde icra ve iflas müdürlüklerinin hesap numarasının bulunduğu bankaya talimat verilmek suretiyle gecikmeksizin ödenir;” cümlesindeki “talep edilmesi halinde” ibaresi ile aynı cümlenin devamında “talep edilmezse masrafı alacaklıya ait olmak üzere icra uhdesinde bulunan paralar en geç üç gün içinde 58 inci maddenin ikinci fıkrasının (1) numaralı bendinde gösterilen alacaklının banka hesap numarasına talimat verilmek suretiyle aktarılır.” Cümlesindeki “talep edilmezse masrafı alacaklıya ait olmak üzere” İBARESİNİN KALIDIRILMASI gerekmektedir.Ayrıca, madde metninde ödemelerin sadece “alacaklıya ödenmesi” şeklindeki ibarenin alacaklının ve icra takibi, vekili tarafından yapılması halinde alacaklı vekilinin bildirdiği hesap numarasına ödenir” ibaresinin eklenerek düzenlenmesi yerinde olacaktır.
GEREKÇE :Alacaklının icra takip talebi zaten alacağının kendi hesabına aktarılması talebin içerdiğinden ayrıca alacaklı lehine ve genel talebine uygun olan bir işlemin tekrar alacaklı talebine bağlanması gereksiz bir işlem olduğu gibi alacaklıya gereksiz yere bir meşakkat daha yüklenmektedir.Yine alacaklı icra takibi için gerekli tüm masrafları yaparak takip talebinde bildirdiği hesabına yapılacak tahsilatların ödenmesini istemiş iken icra dosyasına gelen parayı kontrol etmediği için ayrıca hesabına para aktarılabilmesi için alacaklıya masraf yüklenmesi doğru olmayacaktır.İcra dairesinin anlaştığı bankadan yapılacak bu transferler için ücret istememesi sağlanabilir. Zira uygulamada serbest rekabet ortamında çoğu banka sırf icra dairelerindeki para akışının kendileri üzerinden yapılmasının hatırına bu işlemleri bedava yapabilecekleri gibi üstüne para bile vermeleri mümkündür.
2-TASARIDAKİ 10. MADDE’DE;icra takibine başlanılabilmesi için 400,00.- TL tutarındaki alacaklar için mektup gönderilmesi koşulu kaldırılmalıdır.
GEREKÇE : Sırf icra yükü azalsın düşüncesiyle böyle bir düzenlemenin getirilmek istenmesi hak arama hürriyetinin sınırlandırılması neticesini doğuracaktır. Yine 400 TL den aşağıda alacağı olan vatandaşların alacağına ve dolayısıyla kendilerine adeta değer verilmemiş olacak vatandaşlar arasında eşitlik kuralına uyulmamış olacaktır. Neticede devletin yeteri kadar personel istihdam yetkisi olduğu gibi zaten icra takiplerinden dolayı miktarına bakılmaksızın maktu yolluk ve haciz ücretleri alınmakta tutarı yüksek olan icra takipleri kadar katkı nerede ise bu tutardaki alacak takiplerinden de devlete destek sağlanmakta böylelikle memur istihdam maliyetine katkıda bulunulmaktadır.Ayrıca,zaten uygulamada küçük tutardaki alacakları alacaklılar icra takibiyle alma arzusu içerisinde olmayıp en son çare olarak icra takibine vermektedirler. Genelde bu tür alacakların telefonla arayarak talep etmektedirler kimi zaman da mektup göndermektedirler. Netice alamayacaklarını anlayınca devletin icra gücüne müracaat etmektedirler. Bu sebeple alacaklıya böyle bir yükümlülük yüklemek alacaklının hem külfetin arttıracaktır hem de tahsil sürecini geciktirecektir. Hem de bazı kötü niyetli borçlulara borçtan kaçması için uyarı yapılmış olacaktır. Ayrıca böyle bir zorunluluk bu tutardaki alacaklar için ihtiyati haciz yolunun da fiilen kapatmış olacaktır.Buda devletin otoriter gücüne ve adalet duygusunun zedelenmesine yol açacaktır.
Yukarıdaki haklı gerekçelerimize rağmen değiştirilmemekte ısrar edilmesi halinde bu maddenin bu hükmünün aşağıdaki şekilde düzenlenmesini istiyoruz:
“Kambiyo senetlerine mahsus takip yolu hariç ilamsız takiplerde alacaklı dörtyüz Türk Lirasının altındaki alacaklar bakımından işlemler alacaklı vekili tarafından yapıldıgı takdirde alacak miktarının toplamına 100 TL ücret ödenmesi mecbur tutularak ödemesi gereken rakama eklenecektir.”
3-MADDE 12- 2004 sayılı Kanunun 79 uncu maddesinin birinci fıkrasını değiştiren “İcra müdürlüğü, haciz taleplerini masrafın yatırılma tarihlerine göre sıraya koyar ve talep tarihinden itibaren en geç üç gün içinde haczi yapar.” Düzenlemesinde masrafın yolluk masrafı olduğu belirtilerek uygulamada ihtilaf çıkmasının önüne geçilmeli,ayrıca ihtiyati hacizler ile talimat hacizlerinin derhal yerine getirileceği istisna olarak belirtilmelidir.Yine sıraya konulan hacizler için alacaklıya bir sıra numarasını gösterir kupon verilerek(uygulamada Qmatik tabir edilen sistem benzeri) ve icra müdürlüğüne bu sıraların takip edildiği UYAP’tan bir sayfa açılarak alacaklılar tarafından sıranın denetiminin sağlanması gerekir.
Ya da ihtiyati hacizler ve talimat hacizleri için ayrı bir icra dairesi kurulup bu tür hacizlerin de kendi içerisinde sıraya konması böylelikle diğer icra dairelerinin ve normal takip dosyalarının rutin işleyişinin aksamasının önüne geçilmesi sağlanmalıdır.
4-Tasarının 14 maddesiyle 2004 sayılı Kanunun 88 inci maddesinin ikinci, dördüncü ve beşinci fıkralarını değiştiren “Diğer taşınır mallar, masrafı peşinen alacaklıdan alınarak münasip bir yerde muhafaza altına alınır.” cümlesindeki altı çizili ibarenin kaldırılması gerekir. Yine devamında “Haczedilen taşınır malların toplam değeri dörtyüz Türk Lirasının altında ise bu mallar borçluya yediemin olarak bırakılır.” ibaresinin de kaldırılması gerekir.
Ayrıca, tasarının bu maddesine, “ mahcuz malın talebi halinde davacıya yediemin olarak verileceği” ibaresinin eklenmesi gerekir,
Tasarı maddesinin devamında “7 gün içinde depo ücretinin ödenmesi şartıyla borçlu ve alacaklı hacizli malı geri alabilir.” hükmünde ise, burada menfaat çatışması olan ve borçtan ötürü hacze gidilip muhafaza altına alınan malın borçluya iade edilmesi durumu icra takibinden beklenen amacın gerçekleşmemesine ve alacaklının mağduriyetine sebep olmaktadır.Bu madde kaldırılmalıdır.Veya haczedilen mallar ile ilişkin dosya borçu ödeme ile infaz edilemediği için, alacaklıya verilmesi şeklinde düzenlenmelidir.
Yine tasarıda yer alan “Ancak mallar satış mahalline getirilmediği takdirde yediemin değişikliği yapılabilir.”” Cümlesi “DEĞİŞİKLİĞİ YAPILIR” şeklinde değiştirilmesi gerekir.
Üç ay içerisinde mahcuz mal satılmaz ise o takdirde yedi eminin mahcuz malı kendisinin alacağını temin etmek için tutanaktaki kesinleşen haciz tutarının % 50 sine kadar satma yetkisi verilmelidir. Aynı zamanda borçluya da hacizden sonra yedieminin satış talebinden önce malın satışını isteme yetkisi verilmeli borçlunun borç yükünü arttıracak yediemin ücretinden kurtulma imkanı sağlanmalıdır
GEREKÇE : Yediemin depolarının ürünün depo bedelini peşin almaları halinde mahcuz mala gerektiği gibi özen göstermeyip mahcuzun zarar görmesine ve değer kaybına uğramasına neden olması kaçınılmazdır. Bu sebeple yedi emin bürolarına bu şekilde peşinat verilmek yerine muhafaza altındaki malları sonradan satışta tahsil etmek üzere depolarında saklamaları daha uygun olacaktır.
Ayrıca, 400 TL tutarın altında değeri olan mahcuzların muhafazasının engelleyen düzenleme kaldırılmalıdır. Zira haciz baskısı çoğu zaman evden eşya çıkarılması ile borçlu üzerinde daha etkin olmakta olup mahcuzun muhafaza altına alınması riski karşısında borçlunun borcu ödemek için çare aradığı görülmektedir. Bu sebeple değeri ne olursa olsun bir eşyanın muhafazası borçlunun borcunu ödemesinde teşvik unsuru olmaktadır. Kaldı ki bazı eşyaların piyasa değeri ne olursa olsun bazen hatıra değeri bu değerden çok çok fazla olup bu değerin kaybetmek istemeyen borçlu için bu malların muhafazası ödeme yönünde önemli etken olacaktır.
Yine uygulamada alacaklının yeterli masrafı sağlayamaması nedeniyle yedi emin depo ücreti ödeyemediği durumlar için alacaklıya mahcuzun yedi emin olarak teslimi yerinde olacaktır. Aynı zamanda ücretini almadan beli bir süre mahcuzu deposunda bulunduran yediemine de çekilmez külfet oluşturmaması için belli bir sürede satılmayan mahcuzları kesinleşen değerinin % 50 sine kadar satma yetkisi, satamaz ise malın mülkiyeti, yediemine verilmelidir.
Ayrıca, borçluya da yediemin masrafı ödeme külfetinden kurtulması kendi mallarının satışını isteyebilme yetkisi verilmelidir.
Yediemin değişikliği ise; icra memurunun takdirine bırakılmamalıdır. Alacaklı veya vekilinin talebi halinde yediemin değişikliği yapılmalıdır. Aksi takdirde, satış mahalline mahcuz malların getirtilmesi mümkün olmayacaktır.
5-MADDE 16- 2004 sayılı Kanunun 106 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki “Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren üç ay ve taşınmaz ise hacizden itibaren altı ay içinde satılmasını isteyebilir” ibaresindeki süreler açısından asıl olan düzenlemenin aynı kamu alacaklarının tahsili usulünde olduğu gibi vatandaş ve devlet açısından da eşitliğin sağlanması açısından da vatandaş alacakların takibi açısından da süreye tabi olmamalıdır.
İllaki süre ısrarı yapılacaksa üç ay süresi bir yıl, altı ay süresi de iki yıla çıkartılmalıdır.
Mevcut uygulamalarda kamu vatandaş alacağı kıstasında alacağın tahsili için talep tarihi ne olursa olsun kamu alacağı her zaman öncelikliler listesinde tutulmaktadır.
Bu şekildeki uygulama ile kamu haczi bireylerin haklarının önüne geçirilmemeli devlet alacağının rüçhanlı alacak olmaması gerekir.
Ayrıca bu maddeye bir fıkra eklenerek “araç hacizlerinde satış süresine yakalama talebinden itibaren aracın yakalanması için geçecek süreler dahil değildir” ibaresi eklenmelidir.
GEREKÇE: Uygulamada haczedilen araçlar uzunca bir süre yakalanamamakla birlikte mevcut hüküm karşısında alacaklı tarafından satış süresi içerisinde satış talep edilmemesi halinde haczin düşürüleceği müeyyidesi öngörülmekte iken fiilen satış yapılamayacak menkul için satış yapılacakmışçasına amacı dışında işlem yapılmasına, alacaklıya masraf yüklenmesine neden olmaktadır. Maddeye eklenecek bu hükümle birlikte alacaklı korunurken alacaklının kötü niyeti de bertaraf edilmektedir.
6-MADDE 23- 2004 sayılı Kanunun 129 uncu maddesindeki “artırma bedeli taşınmaz için tahmin edilmiş olan kıymetin en az yüzde altmışını bulması” ibaresindeki “yüzde altmış” ibaresi “yüzde kırk” ibaresi ile değiştirilmelidir.
Bununla birlikte yine aynı maddedeki satış bedeline eklenecek rakamların içinde taşınmazın aynından doğan vergi borcu yükümlülüğü de kaldırılmalıdır.
GEREKÇE :Günümüzde uygulamada %60 veya %50 gibi oranlar taşınmazın satışını zorlaştırmaktadır ve bu oranlara ek olarak yüklenen tahsil harçları damga resmi tellaliye ve diğer ek kalemler ile birlikte KDV yükü ile birlikte ele alındığında ve yine satış öncesinde yatırılan hiçte küçümsenmeyecek rakamlarda masraflar ile birlikte icra takiplerinde dosyada haczedilen malların satışı pratikte pek istenen sonuca ulaşmamaktadır .Bu durum hem borçlu hem alacaklı yönünden büyük külfet ve mağduriyetlere neden olmaktadır. Yıllardır gerek bu sebeplerle gerekse satışlarda satış bedeline eklenen resmi tahsil harcı oran yüksekliği taşınmaz satışındaki %18 lik KDV yükü etkin bir icranın olmasına engel teşkil etmektedir. Öncelikli olarak da resmi tahsil harcı oranlarının satış sırasında makul seviyelere indirilmesi, taşınmaz satışındaki KDV nin kaldırılması veya oranın %6 gibi oranına kadar indirilmesi tahsilatı hızlandıracaktır.
7-2004 sayılı Kanunun 134 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki “ihale bedelinin yüzde onu oranında nakdi teminat” ibaresinin kaldırılması gerekir.
GEREKÇE : İhalenin feshini düzenleyen bu maddede özellikle borçlu yönünden hak arama hürriyeti kısıtlanmakta ve bu durum mağduriyete sebep olmaktadır. İhale bedeli yüksek olduğunda nakdi teminat miktarı hiçbir suretle borçlu açısından dava açılamaması ve hakkını arayamamasına sebep olacaktır.Mevcut yargılama giderlerinin ağırlığı ve peşin alınması uygulamada ülkemizde insanların haklarını aramak için mahkemelerden uzaklaşmasına neden olmaktadır.Asgari ücretin 726 TL olduğu günümüzde en küçük bir dava açmanın gider avansları ile birlikte bir asgari ücret tutarını aştığı gerçektir.
8- MADDE 27- 2004 sayılı Kanunun 150/e maddesinin birinci fıkrasındaki “Alacaklı, taşınır rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren üç ay içinde, taşınmaz rehnin satışını da aynı tarihten itibaren altı ay içinde isteyebilir.” şeklindeki düzenlemedeki süreler yukarıdaki gerekçelerle üç ay, bir yı; altı ay da iki yıl olmalıdır.
9-MADDE, 2004 sayılı Kanunun 170 inci maddesinin dördüncü fıkrasında “İcra mahkemesi, itirazın kabulüne karar vermesi hâlinde, senedi takibe koymada kötü niyeti veya ağır kusuru bulunduğu takdirde alacaklıyı senede dayanan takip konusu alacağın yüzde otuzundan aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder. “ düzenlemesinde “ağır kusur” ibaresinin kaldırılması gerekir. Devamla maddedeki alacağın yüzde on oranındaki devlete ödenen miktarın kaldırılması gerekir. Bu ibare uygulamada etkin bir şekilde bu maddenin uygulanmasını önleyecektir.Eski haliyle “asıl alacağın yüzde kırkı oranında” şeklinde düzenlenmesi yerinde olacaktır. Devamla maddedeki alacağın yüzde on oranındaki devlete ödenen miktarın kaldırılması gerekir.Taraflar arasındaki bir davada takdir edilecek bir tazminattan devletin sadece devlet olmak kavramı ile pay alıyor olması yerinde değildir.
GEREKÇE :Hüküm tesisi etmede zorluğa sebep olacağı düşüncesi ile ağır kusur kavramının kaldırılması gerekir. Yine gereksiz ve haksız yere icra takibine itirazın caydırılabilmesi ,tahsil hukukunun etkin kılınabilmesi ve yargı yükünün hafifletilebilmesi için inkar tazminatının caydırıcı boyutta olması gerekir. “ağır kusur” ibaresi uygulamada takdir yetkisini oldukça genişletecek subjektif değerlendirmelere neden olacak çerçevesi çizilemeyen soyut bir kavramdır. Bu sebeple bu ibarenin kaldırılması gerekir. Aslolan icra takibinde itirazın haklı olup olmadığının ve takip öncesinde borcun varlığının ve tutarının borçlu tarafından bilinmesinin ya da bilinebilecek olmasının belirlenmesidir.
10- 2004 sayılı Kanunun 337 nci maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen “Toplam alacak miktarı beşbin Türk Lirasının altında olan takiplerde disiplin hapsi uygulanmaz.” İbaresinin tamamen kaldırılarak yerine “alacak miktarına bakılmaksızın tüm takiplerde hapsen tazyik uygulanır “şeklinde maddenin yeni haliyle yazılması gerekir.
GEREKÇE : Alacakların tutarına göre farklı icra hukukuna tabi tutulmaları alacaklılar arasında eşitlik kuralını ihlal etmektedir. Zira bir çoğu dar gelirlinin alacağı zaten 5.000,00.- TL yi geçmemekte olup dar gelirli alacaklıların bu alacaklarını almaları hayatlarını devam ettirebilmeleri açısından hayati önem taşımaktadır. Yine alacaklarının çoğu küçük miktarda olan perakende kömür satıcıları gibi satıcıların alacaklarının tahsilinin önü kapanmakta belki de bu kişilerin iflasının önü açılmaktadır. Bu sebeple benzer durumların dikkate alınarak buradaki tutar sınırlaması tamamıyla kaldırılmalıdır. Büyük dağın büyük kışı küçük dağın küçük kışı olmaktadır. Büyük dağın kışı düşünülürken küçük dağın kışının düşünülmemesi devletin tüm vatandaşlarını gözetmesi gerekliliğine aykırılık oluşturmaktadır. Tasarı bu haliyle kömür satıcıları,bakkallar,şarküteri v.b.perakende satış yapan küçük işletmelerin haklarını ortadan kaldıracak fiili bir duruma da ayrıca neden olacaktır.
11-MADDE 30- 2004 sayılı Kanunun 349 uncu maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmelidir.
“Disiplin ve tazyik hapsinde muhakeme usulü
Madde 349- Bu bapta düzenlenen disiplin ve tazyik hapsini gerektiren fiillere ilişkin şikâyet dilekçe ile yapılır.
Dilekçeyi alan icra mahkemesi duruşma için hemen bir gün tayin edip, şikayetçinin imzasını alır maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmiş ise ona da celpname gönderir.
Bu baptaki şikayetler harca tabi değildir,
İcra mahkemesi şikayet dilekçesi üzerine, şikayet edileni, tüm delillerini en geç duruşma gününe kadar bildirmesini de içeren açıklamalı davetiye ile duruşmaya çağırır.
Mahkeme, şikâyet edilenin bizzat hazır bulunmasını istediği halde hazır bulunmaz ise kolluk marifetiyle zorla getirtilir. Şikâyet edilenin bizzat duruşmada hazır olmasına gerek görülmez ya da zorla getirme kararına rağmen şahıs bulunamazsa dava yokluğunda görülür ve karar verilir.
Şikâyetçi, dilekçesinde göstermiş olduğu şahıs ve fiillerin yanı sıra, dilekçe veya beyanında göstermiş olduğu delillerle bağlıdır. Şikâyet edilenin savunmasını hazırlaması ve tüm delillerini hazır etmesi için duruşma sadece bir oturum ertelenebilir. Mahkeme duruşmaya gelen tarafların ve tanıkların beyanlarını duruşma tutanağına geçirir.
Disiplin veya tazyik hapsini gerektiren fiillerden dolayı şikayet halinde, şikayetçi duruşmaya gelmezse dava düşmez, 5271 sayılı ceza muhakemesi kanunu hükümleri burada da uygulanır.
Disiplin ve tazyik hapsini gerektiren fiillerde dava zamanaşımı şikâyetten itibaren beş yıldır. Tazyik veya disiplin hapsine ilişkin kararlar, kesinleştiği tarihten itibaren beş yıl geçtikten sonra yerine getirilmez.”
( ÖDEME ŞARTININ İHLALİNE İLİŞKİN OLARAK 340. MADDE DÜZENLEMESİ AŞAĞIDAKİ ŞEKİLDE YENİDEN DÜZENLENMELİDİR; )
12- Taksitle ödeme:
Madde 340 –
111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, altı aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi altı ayı geçemez.
111/son uyarınca borcun taksitler halinde ödenmesinin kararlaştırılmış olması halinde, ödenmeyen her bir taksit ayrı suç oluşturur, ödenmeyen her bir taksit için şikayet süresi bu taksit tarihinden itibaren başlar.
111. madde gereği taraflar dosya alacağını isterlerse bir kısmını ödeme şartına bağlayabilirler, alacağın bir kısmı için alınan ödeme şartı geçerlidir. Alacağın ödeme şartına bağlandığı tarihteki dosya alacak miktarının taahhütnamede gösterilmesi yeterli olup, dosya alacağının detaylı olarak taahhüt şartında yer alması gerekmez.
GEREKÇE : Duruşma için gün tayin edilerek taraflara davetiye celbi süreyi uzatacaktır, bu nedenle şikayet sırasında duruşma gününün şikayetçiye imzası alınarak tebliği yeterli olacaktır. Maznuna ise zaten duruşma günü açıklamalı davetiye ile tebliğ edilecektir.
Bu madde kapsamındaki şikayetlerin harca tabi olması, Bir kere 350. Maddede yer alan “ Bu kanunda düzenlenen suçlarla ilgili olarak 4271 sayılı CMK hükümlerinin uygulanacağı” hükmü ile çeliştiği gibi, alacağını tahsil edememe nedeniyle mağdur durumda olan alacaklı için ek bir külfet ortaya koymaktadır. Bu kapsamda ilk duruşma gününe davet için gerekli tebligat gideri dışında şikayetçiden baştan tüm tebligat giderlerinin depo edilmesinin istenmesi de alacaklı için ek külfet oluşturmaktadır. Şikayet sırasında maktu harç yatırılması ve tüm tebligat giderlerinin başlangıçta depo ettirilmesi yerinde bir düzenleme olmayacaktır. Ayrıca henüz hüküm kurulmaksızın borcun ödenmesi ve şikayetin hükümsüz kalması durumunda baştan depo edilen ve artan tebligat giderlerinin alacaklıya iadesi de kırtasiyeciliği artıracaktır.
Şikayetçi veya vekilinin duruşmada hazır bulunmak zorunda bırakılması az yukarda söylendiği gibi, Bu baptaki suçlara 5271 sayılı CMK hükümlerinin uygulanacağına ilişkin 350. Madde hükmüne aykırı olduğu gibi, borçlunun ödeme şartını ihlali gibi, muhakeme safahatı hiç de karmaşık olamayan şekli suçlar bakımından alacaklının veya vekilinin hazır bulunmasını beklemenin pratik hiçbir yararı yoktur.Ayrıca kendisine duruşma davetiyesi tebliğ olunamayan borçlu hakkında geçerli tebligat yapılıncaya veya savunması alınıncaya kadar hüküm kurulamayacağından, ertelenmesi kesin olan duruşmalar yönünden alacaklının o oturumda hazır bulunmasını alacaklı için zorunlu kılmak gereksiz bir uygulama olacağı gibi hakkaniyet ve adalet duyguları ile de bağdaşmamaktadır.
Duruşmaya gelmeyen maznun (borçlu) yönünden bir cezai yaptırım olmayan bir hususta alacaklı şikayetçi tarafın duruşmaya gelmemesi nedeniyle davanın düşürülmesi, böyle bir davanın HMK hükümleri çerçevesinde yenilenmesi gibi bir durumun da bulunmadığı düşünüldüğünde bir şekilde (haklı mazereti dahi olsa) alacaklı tarafın duruşmaya gelmesini zorunlu kılmak alacaklıyı cezalandırma şekline dönüşmektedir.
Ayrıca,ceza tayininde dosya alacağının tüm detayları ile hesaplanması aranmamalıdır. Alacağın ödeme şartına bağlandığı tarihteki icra müdürlüğünce hesaplanan dosya miktarının taahhüt edilmesi yeterli sayılmalıdır. Esasen borcun hiçbir kısmını ödememiş olan borçluya hapis cezası verilmeme yoluna gidilmesi hakkaniyet duygusunu zedelemektedir. Borçlu borcunu ödeyip de yanlış hesaptan dolayı eksik ödediği için cezalandırılsa elbette bu durumda bu cezanın hukuki olmadığı açıktır. Fakat hiç ödeme yapmayan kişiye iki kuruş fazla hesap çıkarıldı diye ceza verilmemesi kötü niyetin korunması sonucunu doğurmaktadır. Dosya miktarı ve dosyanın hesabı konuları yargılama yapan hakimin konusu değil infazı gerçekleştiren icra memurunun konusu olmalıdır.
AYRICA AŞAĞIDA AYRINTILARIYLA VE GEREKÇELERİ İLE İZAHATINI YAPTIĞIMIZ TASARIDA OLMASINI UYGUN BULACAĞINIZI UMDUĞUMUZ DEĞİŞİKLİKLERİ DE SIRALIYORUZ:
1-Mevcut İİK 62. maddesine ilamsız takiplerde itirazın usulüne ilişkin ekleme yapılarak itiraz dilekçelerinin bir kayıt sistemi dahilinde kaydının yapılarak süresi geçtikten sonra geriye dönük havale tarihi attırılarak usulsüz itirazların önüne geçilmesinin sağlanması.
GEREKÇE: Kötüniyetli kullanımların önüne geçmek, icra işlemlerinin seri yapılabilmesi için sistem üzerinden her hangi bir itirazın vaki olup olmadığının kısa süre içerisinde öğrenilmesi, şehir dışı borçlularının süresi içerisinde itiraz edip etmediğinin anlaşılabilmesi için önemlidir. Takibin durdurulmasını sağlayacak kadar önemli olan böyle bir işlemin UYAP sistemine entegre edilmesi gerekir.
2- Mevcut İİK 82. Maddesinin 3. fıkrasındaki haczedilemez malların tespitinde kullanılan “Lüzumlu eşya” ibaresinin kaldırılarak “yaşamlarını devam ettirebilmek için asgari gerekli olan yatak,ocak,tüp,perde gibi yaşam malzemeleri ile birden fazla olmayan her türlü ilmi kültürel vs yayınlar” ibaresinin eklenmesi gerekir.
GEREKÇE : Uygulamada lüzumlu eşya tabiri bu kuralı icra eden memurun sübjektif yaklaşımlarına fırsat vermekte uygulamada birlik sağlanamadığı gibi kimi zaman alacaklının dahi evinde olmayan Iphone cep telefonları.bilgisayar,LCD TV ler, el ve diğer halı.oturma grubu,vitrin.derin dondurucu gibi eşyalar lüzumlu eşyalar olarak değerlendirilmekte alacaklının zararı ile borçlunun yaşam hakkı arasındaki denge alacaklı aleyhine gözetilmemektedir. Alacaklısının mağduriyeti üzerine lüks hayat yaşayan borçlunun sorumsuzluğuna fırsat verilmektedir. Kira hukukunda gözetilen lüks,faydalı ve zaruri masraf ayrımına benzer bir kategorinin dikkate alınarak zaruri olan eşyaların dışında hayatı kolaylaştıran lüzumlu eşyalar ile lüks eşyaların hacizlerinin yapılabilmesi gerekir. Bunun için de kanuna tahdidi olmayacak şekilde lüzumlu eşya örnekleri verilerek uygulayıcının sübjektif yaklaşımlarının önüne geçilebilir.
Ayrıca insanların kültürel gelişimlerini sağlayan ve birden fazla olmayan kitap ve yayınların haczedilmesi de kamu yararına olacaktır. Zira devletin vatandaşlarının ruhen gelişimini sağlamak borcu da bulunmaktadır. İnsanların psikolojik desteğe en çok olduğu borçluluk zamanında kendisini yaşama bağlayabilecek ,çalışmaya ve borcunu ödemeye yönlendirebilecek psikolojik desteği bulabileceği kitapların haczedilmesi hem alacaklının hem borçlunun hem de toplumun zararına olacaktır.
3- Mevcut İİK nın 82. Maddesinin 12. Fıkrasında düzenlenen “borçlunun haline münasip evi” ibaresi ortadan kaldırılmalıdır. Mevcut uygulamadaki MESKENİYET İDDİASI etkin bir icrayı önlemiş durumdadır.Borçlunun haline münasip olsun olmasın bir tane olsa dahi evinin satılabilmesinin önü açılmalı yalnız sattırılan evinde 1 yıl süreli borçlu lehine yasal ücretsiz intifa hakkı tesis edilmeli bir yıl süresi bittiğinde icra müdürü tarafından alacaklının tahliye masrafını yatırması ve talebi akabinde tahliyesi sağlanmalıdır.
GEREKÇE : Bu kural alacağını tahsil edemediği için borç namustur düşüncesiyle evini barkını satmak durumunda kalan ya da hiçbir zaman kendine ait evi olamayan alacaklıların varlığı karşısında alacaklıyı mağdur eden borçlunun adeta ödüllendirilmesine hatta borcu ödeme gayretine düşmemesine neden olmaktadır. Öne çıkan borçlunun aile düzeni ise alacaklının aile düzenine borçludan daha fazla önem göstermek gerekir. Zira borçlu neticede kusurludur. Kusurlu olanın korunup kusursuz olanın cezalandırılması adalet duygusuna terstir. Bu durum toplumdaki adalet duygusunu son derece sarsmakta borçluya göre son derece mağdur olan kimi alacaklıları borçluya karşı akabinde yasal olmayan yanlış yöntemlere teşvik etmekte toplumsal barışı bozmaktadır.
4- Mevcut İİK. nın Kısmen Haczi Caiz olan şeyler başlığı altındaki 83. maddenin başına “dul ve yetim aylıkları ile özürlülere,sakatlara ve 65 yaşı dolduran muhtaçlara bu durumları nedeniyle bağlanan aylıkların ve aşağıda belirtilen aylıkların dışındaki tüm” ibaresinin eklenmesi gerekir.
GEREKÇE : Mevcut yasaya göre asgari ücret bile haczedilebilir iken asgari ücretin çok üzerinde maaş alan emeklilerin maaşları haczedilememekte emekliler lehine ayrıcalık ihdas edilmektedir. Maaşın sadece bir kısmın haczedildiği düşünüldüğünde emeklilerin de maaşının haczedilebilmesi gerekir. Zira çoğu alacaklı olan kişiler borçlusu olan emekliler gibi düzenli gelire sahip değildirler. Üstüne üstelik emeklilerin çoğu ikinci bir iş de yapabilmektedirler. Kimi emeklilerin maaşı ise asgari ücretin 4-5 katını bulabilmektedir. Bu durum hakkaniyet duygusuna büyük yaralar açmakta devlete olan güveni ve toplumsal barışı zedelemektedir.
5- Mevcut İİK ya 83-A numarası ile yeni bir madde düzenlenerek “ borçluların bazı haklardan mahrumiyeti” başlığı altında “ hakkında aciz vesikası alınmış olan borçluların makul olmayan harcamalara yol açacak yaşam tarzının kısıtlandırılması böylelikle alacaklıyı uğrattığı zararı gidermesine teşvik edilmesi gerekir. Örneğin stadlara girişin,lüks otellerde konaklamasının,eğlence mekanlarda eğlenmesinin,lüks araba kullanmasının,sinemalara girmesinin yasaklanması kararı alınıp alacaklının bildireceği işyerlerine borçlunun bu durumu müzekkere ile bildirilebilir. Bu tür işyerlerine maliye ile yapılacak protokolle bilgisayar ortamında kayıt tutuma sorumluğu ve gelen müşterilerin bu açıdan denetleme sorumluluğu getirilebilir. Yine bu sorumluluğa uymayan işyerlerine makul yaptırımlar öngörülebilir.
GEREKÇE : Borçluların kendilerine .ailelerine ve topluma faydalı insan olabilmeleri için savurgan olmamayı öğrenebilmeleri, sorumluluk sahibi olabilmeleri ve her şeyden önemlisi mağdur ettiği alacaklıya borcunu ödemek yerine zevkinin peşinde koşmak gibi insan onuruna yakışmayacak alacaklının vicdanının sızlatan,toplum barışını ortadan kaldıran tutum ve davranışların önüne geçebilmek ve alacaklının alacağının tahsilini sağlayabilmek için tahsil hukukunun özü ve amacı doğrultusunda böyle bir yaptırımın uygulanması adaletin tesis açısından yerinde olacaktır.
6- Mevcut İİK’nın İptal davalarını düzenleyen 280.maddesine fıkra olarak “3.dereceye kadar akraba ve hısımlarının hayatın olağan akışına göre edinmeleri mümkün gözükmeyen iktisap işlemleri ile borçlunun gizli kasası olduğu şüphesi bulunan üçüncü şahısların iktisap işlemlerine karşı bu iktisapların asıl sahibinin borçlu olduğunu gösteren delillerin bulunması halinde bu iktisaplara karşı iptal davası açılabileceği” ibaresinin eklenmesini talep etmekteyiz.
GEREKÇE: Uygulamada borçlular işlerinin iyi gitmeyebileceğini öngörerek ileride borçlanmaları halinde mallarını hacizden koruyabilmek için ya da mali denetimin dışına çıkmak amacıyla mallarını henüz borçlanmadıkları dönemlerde de güvendikleri yakın akraba veya kişiler üzerine ya doğrudan ya da dolaylı olarak devretmektedirler. Özellikle gelirleriyle üzerlerine edinecekleri mal varlıklarının karşılıklarını kendileri ödemelerine rağmen ödeyen kişi sanki yakın akrabası ya da dostu gibi göstererek malı bu yakın akraba ve arkadaşları üzerine geçirtmekte kendileri muhtemel iptal davalarına karşı işlemlerde taraf olarak gözükmemekte böylelikle sahibi oldukları mal varlıklarını iptal davasından ve alacaklılardan kaçırmaktadırlar. Bu kötü niyetli duruma karşı ise mevcut İİK da ve diğer yasalarda alacaklının alacağına ulaşmasını mağduriyetinin giderilmesini sağlayıcı bir yöntem bulunmamaktadır.
7-.Yine aynı maddeye ya da kanunun tekniği açısından yasanın uygun bölümüne borçlu şirketin borcundan dolayı ortakların hisseleri oranında yöneticinin ise borcun tamamına karşı sorumluluğunu getiren kamu alacaklarındaki etkili tahsil yöntemine uygun bir yöntemin vatandaş alacakları için de düzenlemesi gerekmektedir.
GEREKÇE: Uygulamada şirketler paravan olarak kullanılmakta kötü niyetli kişiler tarafından borçlanma ve mal kaçırma vasıtası olarak kullanılmaktadır. Kişiler şirket üzerinden borçlanmakta fakat şirket vasıtasıyla elde ettikleri gelirleri kayıt dışı olarak üzerlerine almaktadırlar. Şirket alacaklısı ise şirkete karşı etkin bir yolla alacağını alamamaktadır. Her ne kadar yeni TTK da şirket yöneticilerinin alacaklıları zarara sokan eylemleri nedeniyle sorumlulukları öngörülmüş ise de kayıt dışılığın hakim olduğu ve bir türlü önlenemediği ortamda bu etkili bir yöntem değildir. Bunun en basit ve etkili yöntemi amme alacakları için öngörülen benzer düzenlemenin özel hukukta vatandaş alacakları için de öngörülmesi ile mümkün olacaktır. Böyle bir düzenleme vatandaşın devletine olan güvenini de artıracaktır. Zira devletin kendi alacağı için düzenlediği bu düzenlemeyi tekelinde bulunan icra takip hukukunda vatandaş alacağı için düzenlememesi ciddi şekilde devlete karşı olan güveni sarsmaktadır.
8. Mevcut İİK 284. Maddesinde hak düşürücü süre ile ilgili olarak “ batıl tasarrufun vukuundan itibaren” ifadesi kaldırılmalı “batıl tasarrufun öğrenildiği tarihten itibaren” ibaresi getirilmelidir.
GEREKÇE:İptal konusu olan işlemler mahiyeti gereği gizli işlemler olduğu için ve bu işlemlere muttali olmak çok güç olduğu için borçluların iptale tabi işlemleri çok zaman sonra öğrenilebilmekte fakat bu kez süre geçmiş olmaktadır. Bu sebeple kötüniyetli borçlular böyle bir hak düşürücü süre zırhının arkasına sığınmaktadırlar.
9-Mevcut iik 340.maddesinde bulunan “111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse,” ibaresinden sonra “aynı dosya üzerinden” ibaresi eklenilmelidir.
GEREKÇE: uygulamada bu maddede borçlunun ödemelerini kesmesi halinde yeniden tazyik hapsine devam olunacağı belirtilmekle birlikte bu işlemin aynı dosya üzerinden mi yoksa yeni bir şikayet yapmak suretiyle mi gerçekleştirileceği ihtilafa neden olmaktadır. Yeni bir şikayet aramak hem usul işlemlerini arttırmakta hem de yargıyı gereksiz yere meşgul etmektedir.
10-Mevcut İİK.347 deki 3 aylık şikayet süresini düzenleyen maddeye “nafaka yükümlülüklerinin yerine getirilmemesiyle ilgili şikayet süresi nafakanın ödenmemesinden itibaren bir yıldır.” ibaresi eklenmelidir.
GEREKÇE:344.maddede bulunan nafakaya ilişkin kararların gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle borçlunun cezalandırılmasını öngören madde ile İİK 347.maddedeki 3 aylık şikayet süresi birlikte değerlendirildiğinde ödenmeyen nafakaların 3 aydan sonra zamanaşımına uğraması gibi bir müeyyide sözkonusu olduğundan nafaka alacaklısının her nafaka için ayrı ayrı şikayet yapması ve neticede yargının yükünü ağırlaştırması, bir nafakadan dolayı yıl içerisinde 12 ayrı dosya açılabilmesi gibi bir neticeyi ortaya çıkarmakta olup nafaka suçlarında şikayet zamanaşımının uzatılması ile birlikte şikayet sayısının mümkün olduğu kadar azaltılması, yargının yükünün azaltılması açısından son derece önemlidir. Zira,mevcut nafaka şikayetleri incelendiğinde bir icra dosyasından dolayı onlarca şikayet yapıldığı ve icra mahkemelerinin gereğinden fazla meşgul edildiği, icra dairesi ile icra mahkemesi arasında yazışmaların ve dosyaların gidip gelmesi gibi durumlar iş yükünü gereksiz artırmaktadır. Bunun yanısıra nafaka yükümlülüğünün yerine getirilmesi konusunda özel bir düzenleme yapılarak nafaka borçlusunun sürekli takibini sağlayacak ve şikayet/dosya sayısını azaltacak başkaca düzenlemeler de gözden geçirilebilir.
11-Yedieminliği suiistimal (muhafaza görevini kötüye kullanma) suçundan dolayı “Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle el konulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar tazyik hapsi ile cezalandırılır.” hükmü İ.İ.K. ya eklenmelidir.
GEREKÇE: Uygulamada yedieminliği suiistimal suçu 5237 sayılı TCK.’nun 289.maddesinde “muhafaza görevini kötüye kullanma” başlığı ile düzenlenmiştir. Kanun bu haliyle yedieminliği suiistimal eden 3.şahısların cezai müeyyidelerinin TCK.na göre yetersiz olması,TCK.daki sanık lehine olan hükümler dikkate alındığında yedieminliği suiistimal suçunun fiilen müeyyidesiz bırakılması sonucunu doğurmaktadır. Yedieminliğin önemi düşünüldüğünde TCK.nın dışında İİK.da bu maddenin ayrıca düzenlenmesi icap etmektedir.İİK.yı ilgilendiren bütün suçlar bu yasada düzenlenirken tahsil hukukunun önemli bir unsuru olan yedieminlik müessesinin ihlali ile ilgili suçun İİK. Yerine TCK. nda düzenlenmesi ve cezasının tazyik hapsi cezasından farklı olarak düzenlenmesi çelişki oluşturmaktadır. AYRICA, TCK da bu suçun şikayete tabi bir suç olmaktan çıkarılmış olması borçlunu n yada üçüncü kişi yedieminin borcunu ödese bile şikayetten vazgeçme yada tahsil yoluyla dosyadan beraat yada düşme kararı almasının önüne geçmektedir. Buda amaçlanan duruma aykırı bir durumdur.
12-Mevcut İİK.m.356 “Yukarıdaki madde hükümlerine riayet etmemiş olanların kesmedikleri veya ilk vasıta ile göndermedikleri para ayrıca mahkemeden hüküm alınmasına hacet kalmaksızın icra dairesince maaşlarından veya sair mallarından alınır.” ibaresinin sonuna “görevini yerine getirmeyen ilgililere işlemin tekidinden sonra borç ilgililerin yedinde sayılır.” ibaresi eklenmelidir.
GEREKÇE :Mevcut İİK m.355 te borçlunun maaşının kesilmesi için ilgili kurum ya da müesseseye gönderilen tebligatın gereğini yerine getirmeyen muhatabın 1 hafta içinde maaş ve ücretini icra dairesine bildirmeye ve devamı madde olan 356 da da gereğini yapmayan memurdan mahkeme hükmüne hacet kalmaksızın alınabileceği bildirilmiş ancak icra dairesinin tebligatının gereğini yerine getiremeyen muhatap için ne miktar haciz işlemleri uygulayabileceği muallaktır. Tebligatın gereğini yerine getirmeyen muhatabın borçlu bulunduğu miktarın tespiti gerekmektedir. Uygulamada icra dairesinin tebligatının gereğini yerine getirmeyen muhataba karşı kaç liralık haciz işlemlerinin uygulanabileceği tartışmalıdır. Tebligatın gereğini yerine getirmeyen ilgililerin tekit yazısından sonra borcun tamamından sorumlu tutulması bu yasa maddesinin etkinliğini ve uygulamadaki ihtilafları ortadan kaldıracaktır. Zira icra müdürlüklerinde ilgililerin sorumluluğunun tutarının ne olduğu konusunda tereddüt oluşmakta ve bu yöntem genelde bu sebeple sürüncemede bırakılmakta tekrar tekrar yazı yazılmak yoluna gidilmekte ve gereksiz yazışma ile birlikte kanun koyucunun öngördüğü amaç gerçekleşememektedir.
SONUÇ : Son yıllarda yapılan değişiklikler ışığında mevcut uygulamada etkinliği azalan alacakların tahsili sisteminin daha etkin hale getirilmesi gerekmektedir. Bağlantılı olarak Çek mevzuatındaki düzenlemelere ticari hayatta ödenmeyen çeklerin inanılmaz derecede artması ve İİK daki etkin tahsilatı azaltan değişiklikler yüzünden kambiyo evraklarına olan ve buna dayalı satışların azalmasına ve ticari hayatın güvensiz bir ortama doğru gitmesine neden olmaktadır.Bu durum yıllardır süregelen düzenin bozulmasına ve ticari hareketliğinin azalmasına ve ekonomik durgunluğa neden olmaktadır.
Buna dair yoğun şikayetler gündemden düşmemektedir.
Günümüze kadar yapılan değişiklikler ve akabindeki tasarıda görülen şudur. Bu düzenlemelerin neticesinde etkin bir icra sistemi ve tahsilat zemini ortadan kalkmaktadır.Bu durumun ticaretin yapılamaz hale gelmesi yanından vatandaşın devlete ve adalet sistemine olan güvenini sarstığı şüphesizdir.Devletin hakkaniyet duygularına uygun olmayacak şekilde inhisari cebri icra yetkisini etkin kullanmaması alacakların tahsili konusunda otorite boşluğuna neden olmakta bu boşluk insanların hak almak için birbirleri ile sürtüşmesine ve yasadışı başkaca yollara başvurmasına ve istenmeyen olaylara ve oluşumlara ortam hazırlamaktadır.
Yasaların düzenlenmesinde hiçbir zaman bir tarafın ağırlıklı olarak menfaatinin korunması yoluna gidilemez. Herkesi bağlayıcı genel düzenleme yapılırken düzenlemenin öncelikle hak kavramına ters düşmemesi,nefaset ,adalet ve eşitlik ilkelerinin hiçbir surette zedelenmesine neden olmaması grekir.
Yeni yasa tasarısında düzenlenmesini talep ettiğimiz hususların hak kavramını önceleyen alacaklı ile borçlu arasındaki menfaat ve kusur dengesini gözeten hususlar olduğunu düşünerek toplumuzun genel menfaatine hizmet edeceği kanaatindeyiz.Bahsi geçen konularda öz olarak temas ettiğimiz içeriğin esas alınarak kanun tekniği açısından tarafınızca gerekli tashihlerin de yapılması suretiyle incelenmesini saygılarımızla talep ederiz.21.01.2013