BASIN AÇIKLAMASI
6572 sayılı kanun ile yapılan değişiklikler, 10 Aralık İnsan Hakları gününden 2 gün sonra vatandaşlarımızın mevcut haklarından ve güvencelerinden kayba neden olacak şekilde sonuçlar doğurmaya başlamıştır.
6572 sayılı kanun ile bazı suçlar yönünden Müdafinin soruşturma dosyasının içeriğini incelemesi ve belgelerden örnek almasına kısıtlama getirilmiştir. Kısıtlama ile, yeni düzenlenme yapılan maddeler vatandaşlar tarafından işlenebilecek suçlar yönünden yenilik getirmektedir. Oysa devlet yetkilileri, bürokratlar tarafından veya bunların birlikte hareket ettikleri işbirlikçileri tarafından işlenebilecek suçlar olan ihaleye fesat karıştırma, yolsuzluk, rüşvet, zimmet ve benzeri suçlar yönünden ise soruşturma dosyalarına gizlilik kararı verilemeyeceğini bu madde ortaya koymaktadır. Böylece vatandaşın işlediği suçlar yönünden; hakkındaki suçlamayı, iddiayı, delilleri öğrenme ve savunma yapma, soruşturmada lehine olabilecek bilgi ve belgeleri sunma ve lehine delillerin toplanmasını sağlama imkanı ortadan kaldırılmakta, bunun tam aksine devlet görevlileri ve işbirliği ile hareket eden diğer suç ortaklarına soruşturmanın hiçbir bölümünün gizlenememesi gibi uygulama getirilmekte böylece üstünler ve ayrıcalıklılar sınıfı oluşturularak, bu kesimlere sınırsız savunma imkanı tanınmaktadır.
Bu düzenleme, Anayasanın 10. Maddesindeki “Kanun Önünde Eşitlik”ilkesine de aykırıdır.
6572 sayılı kanun ile CMK 116. Maddesindeki “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa ; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.” Düzenlemesi değiştirilmiştir. İktidar, 17-25 Aralık soruşturmalarından sonra Mart 2014 tarihinde; daha önce kanunda mevcut olan “makul” şüphe tanımını, “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” olarak değiştirmiştir. Buna gerekçe olarak da insanların mağdur edilmemesini, basit iddialar ile temel haklarından yoksun bırakılmamalarını amaç edindiğini ifade etmişlerdir. Ancak 17-25Aralık soruşturma dosyaları istedikleri yöne sevk edilerek kontrol altına alındıktan sonra, bu sefer kendi hedeflerini gerçekleştirmek için tekrar “makul” şüpheye dayalı işlem yapılmasının önü açılmıştır. Böylece gücü elinde bulunduran ve yargıyı yönlendirebilecek konum sağlayan iktidar erki, dilediği kişi, kurum ve kesimleri potansiyel şüpheli haline sokma imkanı elde etmektedir.
Yine daha önceki CMK 128. Maddesindeki düzenlemede; “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçlarında suçtan elde edilen mal varlığına el koyma düzenlemesi, mevcut iktidar tarafından 17-25 Aralık soruşturma dosyalarından sonra kaldırılmış, böylece 17-25 Aralık soruşturmaları kapsamındaki şüphelilerin mal varlıkları koruma altına alınmıştır. Ancak yukarıda bahsettiğimiz üzere soruşturma dosyaları istenilen yönde sevk ve kontrol altına alındıktan sonra yeni suçlar madde kapsamına alınmış, iktidar ile aynı fikre sahip olmayan kişi ve kesimler tehdit altına alınmıştır.
“Makul” şüphe iddiası ile oluşturulabilecek ve açılacak soruşturmalar ile insanlar "yasama organına karşı suç", "hükümete karşı suç", "hükümete karşı silahlı isyan", "silahlı örgüt", "silah sağlama" ve "suç için anlaşma" suçlamaları ile karşılaşacaktır. Anayasa da güvence altına alınan masumiyet karinesinin aksine, Suçluluğu sabit olmayan kişilerin ve kurumların mal varlığına el koyma kararı verilebilmesinin, kişilerin ve kurumların ekonomik geleceğinin mahvedilmesinin önü açılmıştır. Mevcut iktidarların hoşuna gitmeyecek söylem ve fikirlere sahip kişiler, mevcut iktidar ile aynı görüşte olmayan insanlar böylece baskı altına alınabilecek, iktidar ile iyi geçinmemeleri halinde; çalışarak, vergisini ödeyerek, miras yoluyla tüm ömür boyu elde ettikleri mal varlığı değerleri, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında tasarruf edilemez, hayatını ve ticari faaliyetini devam ettiremez hale sokulabilecektir. Böylece iktidara muhalif özel ve tüzel kişilerin ekonomik mahvına neden olacak uygulamaların önü açılmaktadır.
Netice olarak 6572 sayılı yasadaki değişikliklerin yürürlüğe girmesi ile “makul” şüphe kavramına dayalı keyfi uygulamalar başlamıştır.
Ceza soruşturmasının temel amacı, iddia edilen eylemler ile ilgili delilleri toplamak ve suç niteliği taşıdığı sabit olması halinde bu eylemler ile ilgili dava açmaktır. Soruşturma sonuçlanıncaya kadar herkes masum olup, soruşturma aşamasında da kişilik hakları ihlal edilmeden, soruşturmanın yürütülmesi esastır.
Elbette ki hiç kimse dokunulmaz değildir, kanunlar karşısında daha üstün ve ayrıcalıklı değildir. Hiçbir kişi ve kesime de ayrıcalık tanınması beklenemez ve savunulamaz.
Siyasal gücünü pekiştiren, bürokraside, yargıda konumunu ve etkinliği artıran siyasal iktidar, kendi ile aynı düşüncede olmayan vatandaşlar, toplum kesimleri ve muhalefet üzerinde baskıcı, sindirmeye yönelik tavırlarını artırmıştır. Bu yapılan düzenlemeler ile de bu pozisyonunu güçlendirmeye çalışmaktadır.
En son medya mensuplarına yapılan operasyon bunun en bariz göstergesi olarak başlamıştır. Bundan sonra bu tür soruşturma ve müdahaleler ile siyasal iktidarın, yargı ve diğer devlet erklerini kullanarak muhalif düşündeki her kesime karşı aynı tavırlar ile hücum edileceği, çok sesliliğin ve çok renkliliğin vazgeçilemez unsuru olan farklı düşünce, fikir ve hareketlere hayat hakkı tanınmayacağı açıkça ortaya konmaktadır.
Bu keyfi ve yıldırma amaçlı soruşturmaların bundan sonra bütün muhalif medya ve kesimlere de yöneleceği ise muhakkak gözükmektedir.
Türkiye’nin basın özgürlüğünde, 180 ülke arasında 154. Sırada olması da, ülkemizin dünya demokrasisi, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler, basın özgürlüğü yönünden vahim durumunu açıkça ortaya koymaktadır.
Demokrasimizin yerleşmesi, hukukun üstünlüğünün ve kuvvetler ayrılığının, çok sesliliğin ve çok renkliliğin sağlanması adına, toplum kesimlerinin daha duyarlı olması gerekliliğini kamuoyuna saygıyla hatırlatırız.
Kayseri Barosu
İnsan Hakları Komisyonu