İŞÇİNİN SÖZLEŞMESİNİ FESHEDEN İŞVERENİN BİREYSEL BAŞVURUSU
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başvuru Numarası: 2013/816
Karar Tarihi: 6/2/2014
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Alparslan ALTAN
Üyeler : Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Raportör : Murat AZAKLI
Başvurucu : Set Makina Ticaret Ltd. Şti.
Vekili : Av. Hülya SARSICIOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, haklı nedenlerle iş akdini feshettiği çalışanı tarafından Ankara 16. İş Mahkemesinde aleyhine açılan alacak davasının kabulüne karar verilmesinin eşitlik ilkesi ile mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 23/1/2013 tarihinde Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 24/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu şirket, Ö.Ö. ile olan iş akdini, 28/5/2010 tarihi ve sonrasında çalışanın mazeretsiz olarak işyerine gelmediği gerekçesiyle feshetmiştir.
6. Ö.Ö., başvurucu aleyhine 6/10/2010 tarihinde Ankara 16. İş Mahkemesinde açtığı davada, 1994 yılı Mayıs ayından 27/5/2010 tarihine kadar makine teknisyeni olarak çalıştığını, başvurucunun işçilik alacaklarını tam olarak ödemediğini, 27/5/2010 tarihinde trafik yoğunluğu nedeniyle geç geldiği işyerine başvurucu tarafından alınmadığını, başvurucunun hakaretlerde bulunarak işyerinden kovduğunu, işyerinde çalışma iradesinin kalmadığını ve iş akdini feshetmek istediğini belirterek, işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
7. Başvurucu davaya cevap dilekçesinde, davacının mazeretsiz olarak işe gelmediğini, bu nedenle hakkında tutanak tutularak iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini, ayrıca tüm alacaklarının ödendiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
8. Mahkemece tarafların bildirdikleri tanıklar dinlenmiş, davacının hizmet süresi ile tazminat ve diğer alacaklarının tespiti amacıyla bilirkişiden rapor alınmıştır.
9. Başvurucu bilirkişi raporuna karşı yaptığı itirazında, raporun objektif olmadığını, lehine olan tanık beyanlarının dikkate alınmadığını, davacının iş akdini haklı nedenle feshettiği varsayımına göre rapor hazırlandığını, hâlbuki davacının, işten çıkarıldığını kendisinin belirttiğini, davacının işyerine gelmemesi nedeniyle tutulan tutanakların incelenmediğini, nitekim iş akdinin davacı tarafından feshedildiğine dair bir yazının davacı tarafından sunulmadığını, davacının düzenli olarak ücretlerini ve haklarını aldığını, hafta tatili ücretinin hesaplanmasının %50 zamlı olarak yapılamayacağını belirtmiş, yeni bir bilirkişiden rapor alınmasını talep etmiştir.
10. Mahkemece, dosya kapsamına göre yeniden rapor aldırılmasına gerek olmadığından başvurucunun bu konudaki talebinin reddine karar verilmiştir.
11. Aynı duruşmada Mahkeme, 21/2/2012 tarih ve E.2010/880, K.2012/90 sayılı ilamla; incelenen belgelere, dinlenen tanık beyanlarına, bilirkişi raporuna ve tüm dosya kapsamına göre, davacının başvurucuya ait işyerinde 2/1/1995 ilâ 27/5/2010 tarihleri arasında makine teknisyeni olarak çalıştığı, 27/5/2010 tarihinde genel tatil ücreti, fazla mesai ücreti ve diğer ücret alacaklarının ödenmemesi nedeniyle davacı tarafından iş akdinin feshedildiği, bu ücretlerin ödenmemesi nedeniyle davacı tarafından 22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24/II. maddesine göre yapılan feshin haklı olduğu ve davacının kıdem tazminatına hak kazandığı, davacının başvurucuya ait işyerinde haftalık yasal çalışma süresini aşacak şekilde çalıştığı, hafta tatillerinde izin kullanmadığı, ulusal bayram genel tatil günlerinde çalıştığı, bu çalışmaları karşılığının ödendiğinin davalı şirket tarafından ispatlanamadığı, dolayısıyla davacının bu alacaklara da hak kazandığı, davacının yıllık izinlerini kullandığı için izin alacağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, 25.913,39 TL kıdem tazminatının 27/5/2010 tarihinden itibaren en yüksek mevduat faiziyle, 8.093,88 TL fazla mesai ücreti alacağının en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte başvurucudan tahsiline, diğer taleplerin reddine karar vermiştir.
12. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2012 tarih ve E.2012/7402, K.2012/26305 sayılı kararıyla; dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir.
13. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, 26/11/2012 tarihinde kesinleşmiştir.
14. Karar, 11/1/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, aleyhine Ankara 30. İcra Müdürlüğünde yapılan ilama dayalı icra takibi sonunda, 5/4/2012 tarihinde 57.000 TL, 24/12/2012 tarihinde 4.322,03 TL ödeme yaparak takibe konu borcu kapatmıştır.
B. İlgili Hukuk
16. 4857 sayılı Kanun'un 24. maddesi şöyledir:
“Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
&S230;
II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
…
e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse,
…”
17. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 266. maddesi şöyledir:
“Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.”
18. 6100 sayılı Kanun'un 281. maddesi şöyledir:
“(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.
(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.
(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.”
19. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“Yargıtayın kararlarına karşı karar düzeltme yoluna başvurulamaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 6/2/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/1/2013 tarih ve 2013/816 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, iş akdi ile çalışan işçisinin mazeretsiz olarak işe geç gelmesi ve mazeretsiz olarak işten erken ayrılması nedeniyle haklı nedenle iş akdini feshettiğini, çalışan tarafından Ankara 16. İş Mahkemesinde aleyhine açılan davada işçi lehine değerlendirme yapıldığını, işçinin korunmasının ve işçi lehine yorum yapılmasının eşitlik ilkesini ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini, bu şekilde çalışana imtiyaz sağlandığını, Mahkemece delillerinin yok sayıldığını, Mahkeme önünde yeterince dinlenmediğini, davacının davasını ispata yarar hiçbir delili ve görgüye dayalı şahidi olmamasına rağmen davacının beyanlarına ve dava dilekçesine itibar edilerek hüküm kurulduğunu, davacının işyerinden hiçbir alacağının bulunmadığını, tüm alacaklarının çalıştığı dönemde ödendiğini, davacının iddialarının gerçeğe uygun olmadığını, iş akdinin haklı nedenle feshedilmesine rağmen Mahkemece bu durum dikkate alınmaksızın davacının iş akdini feshettiğinin kabul edildiğini, bilirkişi raporuna itiraz etmesine rağmen ikinci bir bilirkişi raporu alınmaksızın ve çelişkiler giderilmeksizin hüküm kurulduğunu, Mahkemece verilen kararın gerekçesiz olduğunu, yazılan gerekçenin format gerekçe olduğunu, Mahkemeye sunduğu belgelerin hangi gerekçe ile kabul edilmediğinin kararda belirtilmediğini, iş akdinin haklı nedenle feshedildiğine ilişkin delil ve tanık beyanlarına neden itibar edilmediğinin ve bilirkişi raporuna itirazlarının neden kabul görmediğinin gerekçede gösterilmediğini, Mahkemece verilen karara karşı karar düzeltme yolunun kapalı olduğunu, bu hususun hak arama özgürlüğünü etkilediğini, aleyhine verilen karara göre yapılan icra takibi neticesinde ödeme yapmak zorunda kaldığını belirterek, Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesi ile 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmesinin mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. İhlal iddiaları, yargılama sürecine ve dava sonucunda verilen karar ile bu kararın uygulanmasına yönelik olup, bu iddialar da adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
23. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
25. Anayasa’nın 142. maddesi şöyledir:
“Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”
26. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
28. 6216 Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
1. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
29. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
30. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
31. Başvuru konusu olayda, başvurucu, Ankara 16. İş Mahkemesinde aleyhine açılan davada işçinin korunduğunu ve işçi lehine yorum yapıldığını, Mahkemece delillerinin yok sayıldığını, Mahkeme önünde yeterince dinlenmediğini, davacının davasını ispata yarar hiçbir delili ve görgüye dayalı şahidi olmamasına rağmen davacının beyanlarına ve dava dilekçesine itibar edilerek hüküm kurulduğunu, davacının işyerinden hiçbir alacağının bulunmadığını, iş akdinin haklı nedenle feshedilmesine rağmen Mahkemece bu durum dikkate alınmaksızın, davacının iş akdini feshettiğinin kabul edildiğini, bilirkişi raporuna itiraz etmesine rağmen ikinci bir bilirkişi raporu alınmaksızın ve çelişkiler giderilmeksizin hüküm kurulduğunu, aleyhine verilen karara dayanarak yapılan icra takibi neticesinde ödeme yapmak zorunda kaldığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Başvurucu, aleyhine açılan davada, 25/1/2011 tarihinde davaya cevaplarını, 4/2/2011 tarihinde delillerini ve tanık isim listesini Mahkemeye sunmuştur. Davacının ve başvurucunun tanıkları Mahkemece dinlenmiş, başvurucu 22/7/2011 tarihli dilekçesi ile davacı tanıklarının beyanlarını kabul etmediğini bildirmiştir. Mahkemece, 14/7/2011 tarihli duruşmada dosyanın resen seçilecek bir bilirkişiye tevdi ile rapor alınmasına karar verilmiştir. Avukat bilirkişi tarafından 12/11/2011 tarihinde sunulan raporda, davanın, iş akdinin feshi sebebiyle işçilik alacaklarının tahsili talebine ilişkin olduğu, iş akdinin davacı tarafından feshedildiği belirtilmiş, raporun sonuç kısmında, delillerin ve hukuki durumun takdirinin Yüksek Mahkemeye ait olduğu bildirilerek davacının kıdem tazminatı, fazla mesai alacağı, net hafta tatili alacağı ve genel tatil alacakları hesaplanmıştır. Rapor taraflara tebliğ edilmiş, raporu inceleyip beyanda bulunmaları için taraflara 1 haftalık süre verilmiştir. Başvurucu, 24/11/2011 tarihli dilekçesi ile hukuki değerlendirme yönünden rapora itiraz etmiş ve hafta tatili alacağının hesaplanmasında %50 zammın uygulanmaması gerektiğini belirterek yeni bir bilirkişiden rapor alınmasını talep etmiştir. Mahkemece, başvurucunun yeniden rapor aldırılması yönündeki talebi, dosya kapsamına göre yeniden rapor aldırılmasına gerek olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş, taraflardan son olarak diyecekleri sorularak hüküm kurulmuştur.
33. 6100 sayılı Kanun'un 266. maddesinde belirtildiği üzere, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Başvurucunun bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ve başvuru dilekçesinde belirttiği hususlar, iş akdinin davacı tarafından feshedilip edilmediği ve feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı noktasındadır. Bu iddialar esasında Mahkemece çözümlenecek hususlar arasındadır. Başvurucunun rapora ilişkin diğer itirazları incelendiğinde, Mahkemece, tarafların tüm delilleri araştırıldıktan ve tanık beyanları değerlendirildikten sonra, davacının alacaklarının hesaplanması konusunda bilirkişiden rapor alınmıştır. Raporun sonuç kısmında da, delillerin ve hukuki durumun takdiri Yüksek Mahkemeye ait olmak üzere davacının alacaklarının hesaplandığı bildirilmiştir. Dolayısıyla Mahkemece, başvurucunun yeniden rapor aldırılması yönündeki talebinin dosya kapsamına göre reddedilmesinde, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadığı anlaşılmıştır.
34. Başvurucu, aleyhine verilen karara dayalı olarak yapılan icra takibi sonunda, hükmedilen alacak ve tazminatları ödemek zorunda kaldığını, bu şekilde malvarlığında azalma meydana geldiğini belirterek, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu aleyhine yapılan icra takibi Mahkemece verilen kararın icrasına yönelik olup bu husus yargılama sürecinin devamı niteliğindedir. Anılan iddia adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiş olup, başvurucunun bu iddiasının da esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu ve Mahkeme kararının uygulanmasında bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadığı belirlenmiştir.
35. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
36. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
37. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
38. Diğer yandan başvurucu, Mahkeme kararının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
39. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
40. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
41. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber, ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
42. Somut olayda başvurucu, Mahkemece verilen kararın gerekçesinin bulunmadığını, yazılan gerekçenin format gerekçe olduğunu, Mahkemeye sunduğu belgelerin hangi gerekçe ile kabul edilmediğinin kararda belirtilmediğini, iş akdinin haklı nedenle feshedildiğine ilişkin delillerine ve tanık beyanlarına neden itibar edilmediğinin ve bilirkişi raporuna itirazlarının neden kabul görmediğinin gerekçede bildirilmediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemece, incelenen belgeler, dinlenen tanık beyanları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak, davacı tarafından iş akdinin feshedildiği ve bu feshin haklı nedene dayandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, bu şekilde başvurucunun iddiaları zımnen reddedilmiştir (bkz. § 11). Dolayısıyla derece Mahkemesi kararının gerekçesiz olduğundan da söz edilemez.
43. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
2. Karar Düzeltme Yoluna Başvuru Hakkının Olmaması Yönünden
44. Başvurucu, Mahkemece verilen karara karşı temyiz yoluna başvuru hakkının bulunduğunu, ancak karar düzeltme yoluna başvurulamamasının hak arama özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
45. Yukarıda anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’in ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
46. Hak arama özgürlüğü Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede hak arama hürriyeti için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de Anayasa’nın, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören 142. ve davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını ifade eden 141. maddelerinin, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.
47. Anayasa’da, “mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin” kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Buna göre, usul kanunlarının Anayasa’ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Anayasa’da tüm mahkeme kararlarına karşı karar düzeltme yoluna başvurulabilmesi hakkını içeren bir kurala yer verilmemiştir (B. No: 2012/799, 26/3/2013, § 19).
48. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği temyiz incelemesi sonucu verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna başvuru hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir.
49. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal iddiasının Anayasa ve AİHS’in ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle:
A. Başvurunun;
1. Adil yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Karar düzeltme yoluna başvuru hakkının olmaması yönünden “konu bakımından yetkisizlik”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
6/2/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.