CEZA TEMYİZ HARÇLARI
Tarih: 5.06.2012 | Okunma Sayısı: 2807
      Ceza Mahkemesi kararlarının temyiz edilmesinde temyiz harcı alınmasına ilişkin hükümler daha önce sitemizde yayınladığımız üzere, Anayasa Mahkemesinin 2011/54 Esas - 2011/142 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş, anılan karar resmi gazetenin 29.12.2011 tarih ve 28157 sayılı nüshasında yayınlanmıştı. 
      
      Kararın yayınlandığı tarihten 6 ay sonra yürürlüğün iptaline karar verilmiş olması nedeniyle 29.06.2012 tarihine kadar meslektaşlarımız ceza kararlarının temyizinde harç ödemeye devam etmektedirler. Anılan kararla yürürlüğün iptal tarihi olan 29.06.2012 tarihinden itibaren ceza kararı temyizlerinde temyiz harcı ödenmeyeceğini hatırlatırız.
 
İlgili AYM kararının yer aldığı  Resmi Gazete nüshası için tıklayınız.  
 

29 Aralık 2011 PERŞEMBE

Resmî Gazete

Sayı : 28157

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı    : 2011/54

Karar Sayısı : 2011/142

Karar Günü : 20.10.2011  

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR :

1- Eskişehir Çocuk Mahkemesi                (Esas Sayısı: 2011/54)

2- Şişli 14. Asliye Ceza Mahkemesi         (Esas Sayısı: 2011/57)

3- Kilis 2. Asliye Ceza Mahkemesi           (Esas Sayısı: 2011/66)

4- Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi       (Esas Sayısı: 2011/69)

5- Nazilli Ağır Ceza Mahkemesi               (Esas Sayısı: 2011/91)

İTİRAZLARIN KONUSU : 31.03.2011 günlü, 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. ve 13. maddelerinin Anayasa’nın 2., 5., 10., 11., 12., 13., 17., 19., 36., 38., 40., 65. ve 141. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I- OLAY

Farklı suçlardan açılan kamu davalarının yargılamaları sonucu verilen mahkûmiyet kararlarına karşı temyiz başvurularında harç alınması nedeniyle taraflarca ileri sürülen Anayasa’ya aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptal istemi ile başvurmuşlardır.

II- İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ

1- Eskişehir Çocuk Mahkemesi başvuru kararında şu gerekçelere yer vermiştir:

“ (…) Sanık müdafiinin mahkememize verdiği 25/04/2011 havale tarihli dilekçesi ile, sanık hakkında verilmiş olan 1 Yıl 3 Ay 16 Gün Hapis Cezası ve 4000 TL Adli Para Cezasına ilişkin kararların hukuka aykırı olduğundan temyiz ettiklerini ve 6217 sayılı Yasa ile 492 sayılı Harçlar Kanununda yapılan değişiklik ile getirilen temyiz harcının hukuka aykırı olması sebebi ile taraflarından yatırılmayacağını, bu düzenlemenin Anayasanın 36. maddesine aykırı olduğunu ve temyiz taleplerinin harçsız olarak kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

Konuya ilişkin yasal düzenlemeleri incelediğimizde;

14/04/2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 13. maddesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun (1) Sayılı Tarifesinin (A) Bölümüne Hukuk ibaresinden sonra gelmek üzere “ceza” ibaresi eklenmiş ve IV. Temyiz ve itiraz harçları kısmı başlığı ile birlikte;

“IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları: a) Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 90 TL, b) Yargıtay Ceza Dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL, c) Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında 90 TL, d) Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dahil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak başvurularda 50 TL, e) Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında 50 TL, f) Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında 20 TL, g) İdarî yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son karara karşı itirazen yapılacak başvurularda 20 TL, h) İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda 20 TL” şeklinde değiştirilmiştir.

Bu düzenlemeye göre sanık, hakkında verilmiş olan kararı Yargıtay’a temyiz incelemesi için başvurduğunda 40 TL temyiz harcı yatırması gerekmektedir. Yatırmadığı takdirde temyiz yoluna başvuramamaktadır.

5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 17. ve 18. maddelerinde Cumhuriyet Savcılarının görevleri arasında; mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına başvurmak olarak düzenlenmiştir.

492 sayılı Harçlar Kanununun 13/i maddesine göre “Cumhuriyet Savcılarının Ceza Mahkemelerinden verilen kararlara karşı kanun yolu başvuruları harçtan müstesnadır” hükmünü içermektedir.

Bu düzenlemeye göre Cumhuriyet Savcıları sanık aleyhine herhangi bir harca tabi tutulmaksızın temyiz başvurusunda bulunabilecekken, sanık kendi lehine temyiz başvuru yolunu kullanabilmesi için 40 TL temyiz harcı yatırması gerekmektedir.

Mahkememize göre, bireyin kendisi hakkında verilmiş olan bir mahkumiyet kararını temyiz etmesinin harç koşuluna bağlanması, bireyin hak arama özgürlüğünü engelleyici nitelik taşıyan ve adil yargılanma hakkının özünü zedeleyici sınırlama taşıyan bu yasal düzenleme Anayasanın 2, 5, 10, 13. ve 36. maddelerine aykırıdır.

Bu nedenle konu öncelikle Anayasanın anılan maddelerine aykırılık yönünden ele alınıp incelenecektir.

Anayasamızın 2. maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

Anayasanın 2. maddesinde, Cumhuriyet’in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan her alanda bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, konulan kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerini göz önünde tutan, hakların elde edilmesini kolaylaştıran, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık ve hak arama özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıran devlettir.

Anayasamızın 36. maddesine göre “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir.”

Madde ile güvence altına alınan dava yolu ile hak arama özgürlüğü, bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birini oluşturmaktadır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama ve işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava ve verilen kararı karşı temyiz hakkım kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava ve verilen karara karşı temyiz hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı ve verilen kararı bir üst yargı merciine inceletmek hakkı tanınması adil yargılamanın ön koşulunu oluşturur.

Adil yargılanma hakkının ulusalüstü düzeyde genel kabul görmüş ölçütleri arasında önemli bir yer tutan “silahların eşitliği” ilkesi, davanın tarafları arasında yargılama sırasında usul hükümleri yönünden eşit konumda bulunma, taraflardan birine dezavantaj diğerine avantaj sağlayacak kurallara yer vermeme esasını öngörmekte, diğer bir deyişle davanın tarafları arasında hakkaniyete uygun bir dengenin varlığını gerekli kılmaktadır.

Hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır.

Anayasanın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır, hakkında verilmiş bir kararı temyiz etmeyi harç yatırma koşulune bağlanması bireylerin hak arama özgürlüğünü engelleyici nitelik taşımaktadır.

Anayasanın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak yasa ile sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasanın özüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve hukuk devleti gereklerine ve ölçülülük ilkelerine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlükleri büyük ölçüde kısıtlayan ve kullanılamaz hale getiren sınırlamalar hakkın özüne dokunur. Temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir.

492 sayılı Harçlar Kanununun 6217 sayılı Yasa İle Değişik (1) Sayılı Tarifesinin mahkeme harçları bölümündeki hukuk ibaresinden sonra gelen “ceza” ibaresi ile temyiz ve itiraz harçları başlığını taşıyan IV. Kısmının (b) fıkrasında yer alan “Yargıtay Ceza Dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL” ibaresi Anayasanın 2, 5, 10, 13 ve 36. maddelerine aykırı düşmektedir.

Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda 14/01/2010 tarih, 2009/27 esas, 2010/9 karar sayılı kararında, 492 Sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinin l. fıkrasının (a) bendinin “karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilemez” biçimindeki 2. cümlesinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

Açıklanan nedenlerle ve bir davaya bakmakta olan mahkemenin uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararname hükümlerini Anayasaya aykırı görmesi durumunda gerekçeli kararı ile Anayasa Mahkemesine başvurması gerektiğini öngören Anayasanın 152. maddesi ve 6216 sayılı Anayasaya Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 40. maddesi gereğince, 6217 sayılı Yasanın 13. maddesi ile değişik (1) Sayılı Tarifesinin “A- Mahkeme Harçları bölümünün hukuk ve ticaret davaları ile, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında ve icra tetkik merciilerinde” başlığında yer alan hukuk ibaresinden sonra gelen ceza ibaresinin ve “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” kısmınınYargıtay Ceza Dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL ibareli (b) fıkrasının Anayasanın 2, 5, 10, 13, 36. maddelerine aykırı olduğu görüşüyle maddenin iptali için anayasa mahkemesine başvurulmasına, dosyada bulunan karar örneğinin ve ilgili belgelerin onaylı bir suretinin anayasa mahkemesine gönderilmesine (…) karar verildi.”.

2- Şişli 14. Asliye Ceza Mahkemesi başvuru kararında şu gerekçelere yer vermiştir:

“(…)    Mahkememizce sanık hakkında yapılan yargılamada 02/05/2011 tarih ve 2010/634 Esas, 2011/522 Karar ile hırsızlık suçundan verilen 1 yıl 8 ay hapis ve 333.- TL adli para cezasına ilişkin sanığın sunduğu 02/05/2011 tarihli temyiz dilekçesinin yasal süresinde olduğu, sanığın 6217 sayılı Yasa ile getirilen Yargıtay Ceza Dairelerinde yapılacak temyiz başvuruları için 40- TL yi ödemesi gerektiğine ilişkin kuralın gereği sanığa 06/05/2011 tarihinde uyarı yapılmış, sanık uyap üzerinden 18/05/2011 tarihinde sunduğu dilekçesinde temyiz harcı yatıracak parasının olmadığını, bahsedilen 40- TL harcı sanığın ödemeyeceğine ilişkin dilekçesi üzerine değerlendirme yapılmıştır.

İPTALİ GEREKEN YASA HÜKMÜ

14/04/2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanan 6217 sayılı ‘Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacı İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;

Madde 13- IV Temyiz, İstinaf ve İtiraz Harçları başlığı altında 13/b maddesinde Yargıtay Ceza Dairelerinde yapılacak temyiz başvurularında 40- TL alınmasına ilişkin 492 sayılı Yasanın 1 sayılı tarifesinin

A- Mahkeme harçları bölümüne eklenen Yasa kuralı

İPTALİ GEREKEN YASAL DÜZENLEMENİN ÇELİŞTİĞİ ANAYASA İLKELERİ VE AÇIKLAMASI

a- Anayasanın 2. maddesinde belirtilen Türkiye Cumhuriyetinin insan haklarına saygılı sosyal bir hukuk devleti olduğu ilkesi

b- Anayasanın 5. maddesinde, Devletin temel amacı bireyin, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışma görevinin olduğu ilkesi,

c- Anayasanın 36. maddesinde ‘Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak sureti ile yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı ilkesi’

d- Anayasamızın 38/4. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesi ilkesi

e- Anayasanın 141/4. maddesinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevi olduğu ilkesi,

Anayasa Mahkemesi kararlarına göre; Hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren bu hakları koruyucu adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasaya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlet demektir. Böyle bir düzenin kurulması, yasama yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve eylemlerin hukuk kuralları içerisinde kalması, temel hak ve özgürlüklerin Anayasal güvenceye bağlanması ile olanaklıdır.

Ceza yargılamasının amacı bireyin savunma hakkını engellemeden maddi gerçeğin bütün boyutları ile tespiti ve araştırılmasıdır. Çağdaş hukuk sistemlerinde; ceza sorumluluğu, kusur esası üzerine kurulmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 3/2 maddesinde ceza kanunu uygulamasında kişiler arasında ekonomik konumları yönünden herhangi bir ayrım yapılamayacağı belirtilmiştir. Yargılama faaliyetine ilişkin olarak, Türk Ceza Kanunu içerisinde düzenlenen hükümler yargılama hukukunda da öncelikle her aşamada uygulanması gereken kurallardır. İptali gereken yasa hükmüne göre, temyiz harcını ödeyerek benzer suçtan yargılanıp temyiz hakkını kullanabilen sanıklar ile yıllarca cezaevinde kalıp herhangi bir ödeme gücü olmayan bu nedenle kararı temyiz etmekten vazgeçen sanıklar arasında hukuki fiili eşitliğin ortadan kalkacağı adalete olan güvenin sarsılacağı haklı endişeleri ortaya çıkmıştır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasında 325/3. ve 327/1. maddelerinde yargılama giderlerinden sanığın kusuru oranında sorumlu tutulacağı, aynı Yasanın 330. maddesinde, kanun yollarına başvurunun reddi halinde başvuran tarafın bundan doğan giderleri ödeyeceği belirtilmiştir. Burada sanığın kesinleşmiş karar ile haksızlığı tespit edilip kanıtlanmadan, devlete ödeme yapılmaması esası benimsenmiştir. İptali gereken yasa hükmü ile getirilen 40- TL peşin temyiz harcına ilişkin düzenleme Ceza Muhakemesi Yasasının 306. maddesinde yer alan hükmün sanık lehine bozulması halinde bu durumun temyiz talebinde bulunmayan diğer müşterek suç faillerine uygulanmasına ilişkin hükümle de çelişmektedir. Getirilen temyiz harcı düzenlemesi ceza yargılaması hukukunun masumiyet karinesini esas alan düzenlemeleri ile uyuşmadığı gayet açıktır. Kamusal makamların düzenlediği, soruşturma belgeleri ile hiçbir kusuru olmadan suçlamaya maruz kalabilen bireyin savunma hakkının kullanılmasında Devlete harç ödemesi masumiyet karinesiyle bağdaşmadığı gibi harcın vergi hukuku alanında Devletin bireye sunduğu hizmete karşılık ödendiğinden, ceza yargılamasında suçlanma ceza alma risk ve tazyiki altındaki sanığa devletin yargı hizmeti sunduğundan bahsedilemez. Adil bir hukuk düzeni kurmak, Devletin varlık sebebinin ön koşuludur. Karşılaştığı suçlamaya karşı kişinin kendini savunma, haklılığını kanıtlayabilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde itiraz, temyiz, talep haklarını herhangi bir parasal ön şarta veya engele tabi tutulmadan kullanılabilmesidir. Aksi halin kabulüyle yargılama kontrolsüz, göstermelik kalabilecek hukuk devleti ilkesi zedelenecektir. Kişilere hürriyetini sınırlayıcı kararlara karşı kayıtsız koşulsuz üst mercilere başvuru hakkının tanınması adil bir yargılamanın ön koşulunu oluşturmaktadır.

Kişinin iradesi dışında kolluğun veya başkalarının uydurduğu delillerle veya sadece başkalarının aleyhine yasa dışı delil üretmekle meşgul olan gizli yapılanmaların yönlendirmeleri ile yıllarca ceza yargılamasına maruz kalan, adli hata ile verildiği yıllar sonra kanıtlanan ceza mahkemesi kararlarının uygulamada yaşandığı gibi ilk derece mahkemelerince verilen ceza kararlarının büyük çoğunluğunun Yargıtayca bozulduğu, ceza mahkemelerindeki davaların önemli oranda sanık lehine beraatle sonuçlandığı fiili gerçeği masumiyet karinesinin ve savunma dokunulmazlığının uygulamadaki önemini ortaya koymaktadır. Yıllarca cezaevinde tutuklu bulunan bu yüzden yakınları tarafından terkedilmiş, hiçbir geliri olmayan işsiz güçsüz sanıklarla ilgili temyiz taleplerinde 40- TL lik temyiz harcı alınmasının günümüzün hukuksal değerleri ile izahı mümkün değildir. 6217 sayılı Yasanın amacı yargı hizmetlerinin hızlandırılmasıyla ilgili savunma açısından konulan harç engelinin de Kanunun resmi adı ile de çelişmektedir. Harcın yargılamayı hızlandırmayacağı, aksine ek bir yargılama prosedürü olarak yargılamanın uzamasına sebep olacağını açıklamaya gerek yoktur.

Ayrıca temyiz talebinin kabule değer bulunup bulunmayacağı konusunda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasındaki 296. maddesine göre mahkememizce öncelikle incelenmesi gerektiği gibi temyiz talebinin ön koşulu olan harcın mahkememizce Harçlar Yasasına göre tahsil etmesi gerektiğinden, Anayasaya aykırılık sorunu mahkememizce de re’sen değerlendirilebilecektir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 465-472. maddelerinde düzenlenen; peşin ödenmesi gereken yargılama gideri ve harçların ödenmesinde kendisiyle ailesinin geçimini önemli zarurete düşürmeksizin ifada acze düşümü halinde kişinin adli yardımlaşmadan faydalanacağına ilişkin kuralların ceza yargılamasında uygulanmasını sağlayıcı paralel hükümlerin yer almaması da Anayasanın 10. maddesinde yer alan yasa önünde eşitlik ilkesini zedelemektedir.

Anayasamızın 141/4. maddesinde vurgulanan davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının (Devletin) bir görevi olduğuna göre bu konuda devletin yeni ek harçlar ihdas etmesinin Anayasa ile uyarlılığı bulunmamaktadır.

Bu itibarla, konunun Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesine karar vermek gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle;

Yargı denetimini sanık ve suçun mağduru yönünden, savunma ve mağdur haklarını arama özgürlüğü önüne konulan parasal engelleme mahiyetindeki 6217 sayılı Yasanın 13. maddesindeki peşin ödenmesi gereken harç kuralının Anayasamızın 2. maddesindeki Hukuk Devleti ilkesinin Anayasamızın 36. maddesinde düzenlenen hak ara özgürlüğü ve adil yargılanma, Anayasanın 10. maddesinde yer alan yasa önünde eşitlik, Anayasanın 5. maddesinde düzenlenen Devletin bireyin savunma hakkının önündeki ekonomik engelleri kaldırma ödevi ilkesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesindeki savunma hakkını kullanmada kişiler arasında ödeme gücü bakımından ayrımcılık yapılamayacağı ve Anayasanın 141/4. maddesinde yer alan Devletin en az giderle ve mümkün olduğunca süratle davaları sonuçlandırması gerektiği ilkeleriyle açıkça çeliştiği, mağdura ve sanığa hak arama, savunma hakkını kullanmada, bir günlük asgari işçi ücretinin üzerindeki 40- TL.nin peşin olarak nakden ödemesi gerektiğine ilişkin düzenlemenin Anayasamıza açık aykırılık oluşturduğu anlaşılmıştır. Anayasanın 152. maddesine göre konu hakkında karar verilmek üzere karar ile birlikte dosyanın onaylı örneğinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda karar verildi.”

3- Kilis 2. Asliye Ceza Mahkemesi başvuru kararında şu gerekçelere yer vermiştir:

6217 sayılı Yasanın 12. ve 13. maddeleri ile 492 sayılı Harçlar Kanununun 13. maddesi ve işleyişi, 1 sayılı tarifesi değiştirilerek ceza davalarında temyiz yoluna başvuran kişilerin temyiz harcı ödemesi yönünde yasa değişikliği yapılmıştır. Bu hususun Anayasanın 2., 38. ve 141. maddeleri ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesine aykırıdır. Şöyle ki;

6217 sayılı Yasanın 12. ve 13. maddeleri ile yapılan değişikliği ile iddia makamı olan savcı davanın tarafı olmasına rağmen temyiz başvurusunda harç ödemek zorunda değildir. Oysa davanın diğer tarafı olan sanık kararı temyiz ettiğinde temyiz harcı ödemek zorundadır, bu husus silahların eşitliği ilkesine aykırıdır. Davanın taraflarından birine üstünlük tanır niteliktedir ve adil yargılanma hakkını ihlal etmektedir.

-Yine mevcut düzenleme ile hem Anayasada hüküm altına alınan “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar” kimse suçlu sayılamaz hükmü ile aynı anlamı taşıyan ve adil yargılanma hakkının ayrılmaz parçası niteliğinde olan masumiyet karinesi ihlal edilmektedir. Çünkü sanık aleyhine sanığın rızası dışında açılmış bir dava vardır ve bu dava nedeniyle verilen mahkumiyet hükmü temyiz merci incelemesinden geçmediği için henüz kesin hüküm halini almamıştır. Temyiz incelemesi öncesi Anayasamıza göre sanık henüz masumdur, henüz masum olan bir kimseye yargı yoluna sonuçlandırması ve varsa verilen ilk hükümde bulunan hataları gidermesi için yapacağı temyiz başvurusunda harç ödeme zorunluluğu getirmek masumiyet karinesine aykırıdır. Çünkü henüz kesinleşmiş bir hüküm yoktur ve bu nedenle suçluluğu subuta ermemiş sanığa suçsuzluğunu ispat için harç ödeme zorunluluğu getirilmesi Anayasamızın 38/3. ve 2. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine açıkça aykırılık teşkil etmektedir

-Yine; BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 40. maddesi, bir suç isnadı altında olan çocuk için; eyleminin ceza yasasını ihlal ettiği sonucuna varılması halinde, bu kararın ve bunun sonucu olarak alınan önlemlerin daha yüksek yetkili, bağımsız ve yansız bir makam ya da mahkeme önünde yasaya uygun olarak incelenmesini asgari güvence olarak belirlemiştir. Aynı güvence AİHS de ve buna bağlı olarak AİHM’nin birçok kararında da yer almaktadır.

-Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde ilişkin yerleşik içtihatlarına göre sanığa kendisini savunmaya yetecek kadar zaman ve kolaylık sağlanması gerekir. Kolaylık kavramının içinde şayet yardıma muhtaç bir kişi söz konusu ise ücretsiz avukat atanması hakkı da söz konusudur. Nitekim, bu durum ülkemize de kabul edilerek CMK da sanığa veya müştekiye ücretsiz avukat talep etme hakkı tanınmıştır, bir tarafta ekonomik durumunun kötü olduğu gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal olmaması için sanığa ücretsiz avukat atanırken diğer taraftan aynı sanıktan suçsuzluğunu ispat için yapacağı temyiz başvurusundan harç talep etmek çelişebilir ve adil yargılanma hakkının ihlalidir.

-Yine hakkında mahkumiyet kararı verilen sanık, mahkeme kararının yanlış olduğu iddiasıyla temyiz başvurusunda bulunurken harç ödeyecektir. Şayet sanığın iddia ettiği gibi yerel mahkeme kararı yanlış ise ve karar temyiz mahkemesinin bozması nedeniyle beraat ile sonuçlanır ise sanığın ödediği harç kendisine iade edilmemektedir. Böylece sanık haksız yere açılmış bir ceza davası sonrası, aleyhine verilmiş yanlış bir mahkumiyet hükmünün düzeltebilmek için temyiz harcı ödemek zorunda kalacak ve daha sonra suçsuzluğunu ispat etmesine rağmen bu harç kendisine iade edilmeyecektir.

-Yine hakkında haksız yere mahkumiyet kararı verildiği iddiasıyla yerel mahkeme kararını temyiz etmek isteyen ancak yeterli ekonomik gücü olmadığı için temyiz harcını ödeyemeyen kişinin durumu ne olacaktır. Hukuk mahkemelerinde benzer bir durum karşısında temyiz ve mahkeme harçlarının devlet tarafından ödenmesini düzenleyen adli yardım müessesesi vardır. Oysa CMK.’da bu yönde bir düzenleme de bulunmadığından ekonomik durumu kötü olan ve sırf bu nedenle temyiz yoluna başvuramayan kişiler açısından yargılama süreci tamamlanmamış olacaktır. Bir olayda maddi gerçeğin ortaya çıkması her zaman devlet tarafından elde edilecek maddi menfaatlerden daha önemlidir. Bu durum sosyal hukuk devletinin vazgeçilmez ilkesidir. Devlet maddi bir gelir elde etmek amacıyla ekonomik durumu kötü vatandaşlarının yargılama sürecini tamamlamalarına engel olamaz

-Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ‘herkes iddialarını mahkeme önüne taşıma hakkını” adil yargılama ilkesinin bir unsuru olarak kabul etmiştir. Her ne kadar 6. madde metninde bu husus açıkça belirtilmemiş ise de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihatları bu yöndedir. Harçlar konusunda değişikliğe yol açan 6217 sayılı Yasanın 12. ve 13. maddeleri kişilerin mahkemeye erişim hakları ortadan kaldırılacak durumlara da yol açabilmektedir. Bu durum aşağıdaki hallerde mümkün olmaktadır.

1) Kendisine zorunlu müdafii tayin edilen sanık hakkında kendisinin yokluğunda zorunlu müdafiinin huzurunda mahkumiyet kararı verildiği takdirde, temyiz süresi karar müdafiinin yüzüne karşı verildiği için tefhimle başlamaktadır. (CMK 273) ve temyiz süresi 7 gündür. Sanık müdafiin temyiz harcını ödeme yükümlülüğü yoktur. Bu nedenle 7 günlük süre içinde sanık müdafiin sanığa ulaşarak karar verildiğini ve temyiz harcının yatırılması gerektiğini sanığa bildirmesi gerekir. Ceza dosyasında sanığa ait bir telefon numarasının bulunmaması halinde sanık müdafii haber verme işini posta yolu ile yapmak zorunda kalacaktır, bu durumda da 7 günlük temyiz süresi içinde posta yolu ile bilginin sanığa ulaşması ve sanığın temyiz harcını ödemesi mümkün olmayacaktır. Esasa benzer temyiz harcı uygulaması hukuk mahkemelerinde de söz konusudur. Ancak hukuk mahkemelerinde avukat ile müvekkil arasındaki ilişki isteğe bağlı bir vekalet ilişkisine dayandığı için avukatın müvekkiline ulaşması daha kolaydır, ayrıca hukuk mahkemelerinde temyiz süresi tefhim ile (açıklama ile) değil kararın tebliği ile başlamaktadır. Ayrıca temyiz süresi 15 gündür, hakimin gerekçeli kararı 15 gün içinde yazma zorunluluğu ve postada geçecek süre dikkate alındığında hukuk mahkemelerinde karar kendisine tefhim edilen avukatın temyiz harcını yatırması için en az 30 günlük bir makul süre bulunmaktadır. Oysa ceza davasında bu süre 7 gün ile sınırlıdır ve sanığın temyiz mahkemesine ulaşma imkanı ortadan kaldırmaktadır.

2) Yine benzer şekilde işlediği bir başka suç nedeniyle cezaevinde bulunan sanığın 7 günlük süre içinde (ekonomik durumunun kötü olması halinde) temyiz harcını temyiz ederek ödemesi bir çok kez mümkün olmayacak ve sanığın mahkemeye erişim hakkını ortadan kaldıracaktır.

Sonuç olarak tarafların temyiz yoluna başvurmasının maliyetinin olması nedeniyle, devlet ileride haksız çıkacak tarafa yüklenmek üzere bir temyiz gideri öngörebilir. Ancak bu giderlerin harç olarak düzenlenip temyiz başvurusunun şartı olarak düzenlenmesi Anayasaya ve 6. maddeye aykırıdır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle 492 sayılı Harçlar Yasasının 12. ve 13. maddeleri ile değişik ve ceza davalarında temyiz halinde harç alınmasını öngören 13. madde ve I sayılı tarifenin Anayasanın 2, 38, 141/son ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesine aykırı olması nedeniyle iptaline karar verilmesi saygı ile arz olunur.”.

4- Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi başvuru kararında şu gerekçelere yer vermiştir:

“İncelenen dosya kapsamına göre talep eden sanık zorunlu müdafii tarafından sanığın bir kısım arkadaşları ile birlikte ticaret maksadıyla esrar maddesi bulundurmak suçundan neticeten 4 er yıl 2 şer ay hapis ve 1.000 er TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin mahkememizin 13/05/2011, 2010/45 esas, 2011/134 karar nosu ile 13/05/2011 tarihinde verilen kararın süresinde 20/05/2011 tarihinde temyiz ederek temyiz ile birlikte öncelikle 14/04/2011 tarih, 6217 sayılı Yasanın 13. maddesi ile getirilen ceza mahkemelerine yönelik temyiz başvuru harcının Anayasaya aykırı olduğundan bahisle Anayasa Mahkemesine götürülerek iptalini talep ettiği görülmüştür.

Talebin re’sen de gerek talep doğrultusun da gerek talep dışı değerlendirilmesin de ilgili Yasanın 492 sayılı Harçlar Kanununun 1 sayılı tarifesinin (a) bendine eklenen ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularına ilişkin getirilen 40,00 TL harç alınmasına yönelik düzenlemenin aşağıda gerekçesi açıklanacağı üzere Anayasaya aykırı olduğu değerlendirilmiştir.

1- Olayımızda sanık 5271 sayılı CMK’nın 150/2. fıkrası uyarınca zaten kendisini savunamayacak durumda ekonomik güçlük içerisinde bulunan birisi olduğu için kendisine mahkememizce resen zorunlu müdafii tayin edilmiştir. Zorunlu müdafii olarak Av. Baran Karadağ tayin edilmiştir. Bu şekilde yargılama devam ettirilerek kendisine müdafii dahi tayin edemeyecek durumda olan sanığın yargılaması müdafii huzuruyla sonuçlandırılmıştır. Yargıtayda uygulamaları doğrultusunda kendisine özel müdafii tutamayacak kadar sosyo-ekonomik açısından zorluk içerisinde bulunan sanıklar için tayin edilen müdafiilere yönelik zorunlu müdafiilik ücretleri de her ne kadar aksine hüküm bulunsa da sanığa yükletilmemektedir. Bu husus 2709 sayılı 1982 Anayasasının sosyal devlet olması ilkesi gereği olup müdafiilik ücreti kendisinden alınamayan sanıkların aleyhlerine çıkan kararların en doğal hakları olan temyiz haklarının zaten başta sosyo-ekonomik durumu iyi olmadığı anlaşılan sanıklardan gerek sanıktan gerek zorunlu müdafiiden temyiz harcı istenmesi suretiyle zora koşulması Anayasanın 5. maddesinde düzenlenen kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olan devletin temel amaç ve görevlerine aykırılık teşkil etmektedir.

2- Sanık veya zorunlu müdafii tarafından 1 nolu fıkra gereği ödenmemesi gerektiği halde 492 sayılı Harçlar Kanununun geçici 1. maddesinde yapılan değişiklikle temyiz başvurusu için 40,00 TL ödenmesi yolunda getirilen zorunluluk yine Anayasamızın l0. maddesinde düzenlenen herkesin benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğuna yönelik düzenlemeye de aykırıdır. Devlet ayrıca da bu eşitliği yaşama geçmesini de sağlamakla da yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aynı madde uyarınca aykırı olarak yorumlanamaz. Yine devlet organları ve idare makamları 10/son fıkra gereği bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

3- Yine bu şekilde kişi hürriyetini tahdit edecek ceza ve yaptırımlara karşı temyiz yoluna başvuru için harç alınması uygulaması getirilmesi şartı Anayasamızın 12. maddesinde düzenlenen herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğuna ilişkin düzenlemeye de aykırıdır. Ayrıca 13. madde gereği de temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin bir durumda söz konusu değildir.

4- Yine aynı şekilde ilgili kanun maddesi Anayasanın 17/1. fıkrasında düzenlenen herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir ki, belki de temyiz harcının ödenmemesi sebebiyle kesinleştirme işlemi gerekebilecek kararda parası olan bir kısım sanıkların temyiz etmesi ile bozulabilecek hüküm açısından temyiz edemediği için kesinleşen hüküm infaz olunacak ve bu şekilde haksız bir şekilde aynı suç arkadaşlarının durumuna nazaran beraat etmesi gerekirken bir süre hürriyeti tahdit olabilecektir. Bu durumda yine Anayasanın 19. maddesinde düzenlenen herkesin kişi hürriyetine ve güvenliğine sahip olması ilkesine aykırıdır.

Ayrıca çok açık bir şekilde Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak, iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olması ilkesine de aykırıdır.

5- Yine Anayasanın 40. maddesinde düzenlenen Anayasayla tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkını da ihlal edici mahiyettedir.

6- Yine Anayasanın 65. maddesinde düzenlenen devletin sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasayla belirlenen görevlerinin bu görevlerin amaçlarına uygun özellikleri gözetilerek, mali kaynaklarının yeterli ölçüde yerine getirilmesi zorunluluğuna ilişkin düzenlemeye de aykırıdır.

7- Yine Anayasanın 141/son fıkrasında düzenlenen davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasına yönelik düzenlemeye de aykırıdır.

8- Anayasanın 11. maddesi gereği Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organları ve diğer tüm kurum kuruluşları bağlayan temel hukuk kuralları olup 11/2. fıkra gereği kanunlar Anayasaya aykırı olamaz hükmüne de aykırı olup;

Yukarıda arz edilen nedenler ve resen dikkate alınacak nedenlerle 492 sayılı Harçlar Kanununda ceza muhakemeleri temyiz başvurularında harca tabi olduğu yolundaki düzenlemenin Anayasanın yukarıda yazılı bentlerine aykırılık teşkil ettiği yolunda mahkemede vicdani kanaat oluşmakla, 2709 sayılı 1982 tarihli Anayasanın 152/1. fıkrası gereğince Anayasa Mahkemesine müracaat edilmesi ayrıca hak kaybına sebebiyet vermemek açısından da temyiz edilen dava dosyasının temyiz harcının adli yardım kapsamında resen karşılanarak temyiz formu düzenlenmek suretiyle Yargıtay’a gönderilmesi yolunda aşağıdaki karar kurulmuştur.

Gerekçesi açıklandığı üzere;

1- Re’sen ve sanık müdafiinin, gerekçeleri de yerinde görülmekle, talebinin kabulüne,

2- 492 sayılı Harçlar Kanununun geçici 1. maddesinin yargı harçlarına ilişkin 1 sayılı tarifesinin (a) bendinde düzenlenen mahkeme harçlarına ilişkin kısma 31/03/2011 tarih 6217 sayılı Kanunun 13. maddesi ile eklenen ceza ibaresi ile yine devamındaki 4 nolu temyiz, istinaf ve itiraz harçlarına yönelik aynı Yasayla getirilen (b) fıkrasındaki Yargıtay Ceza Dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40,00 TL alınmasına yönelik düzenlemenin ve bu düzenlemeyi getiren 6217 sayılı Kanunun 13/1. fıkrasındaki 492 sayılı Kanunun 1 sayılı tarifesinin A- Mahkeme harçları bölümünün “hukuk” ibaresinden sonra gelmek üzere “ceza” olarak eklenen ibarenin ve devamı 4 nolu temyiz, istinaf ve itiraz harçlarına yönelik (b) fıkrasındaki Yargıtay Ceza Dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40.00 TL alınmasına yönelik düzenlemelerin ayrı ayrı 2709 sayılı 1982 tarihli Anayasanın 152 ve devamı maddeleri gereğince iptaline karar verilmesi,

dosyanın yasanın iptaline karar verilmesi talep olunmakla anayasa mahkemesi başkanlığına gönderilmesine, (…) karar verildi.”

5- Nazilli Ağır Ceza Mahkemesi başvuru kararında şu gerekçelere yer vermiştir:

“2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkı ve hak arama hürriyetine göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Maddenin tanımından bu hakkın yalnızca yargılama aşamasının adilliğinin değil, kararın infazının tamamlanmasına kadar geçen tüm sürecin adilliğinin sağlanmasından bahsedildiği anlaşılmaktadır. Kişilerin adalete erişiminin kolaylıkla sağlanması ve herhangi bir sınırlama ile karşılaşılmaması adil yargılanma hakkının gereğidir. Ceza yargılamasında temyiz harcının karşılanamaması durumunda yerel mahkemenin hukukilik denetiminin yerine getirilememesi durumunda kişilerin hak arama hürriyetinin kısıtlanacağı aşikardır.

6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13. maddesi ile getirilen ceza yargılamasında temyiz başvurusunun temyiz harcı yatırılması şartı, temyiz harcını karşılayamayacak durumda olan kişilerin hak arama hürriyetinden faydalanamamaları, adil yargılanma haklarının zarar görmeleri sonucunu doğuracaktır.

Bu nedenlerle 6217 sayılı Yasanın 13. maddesi ile getirilen düzenlemenin, Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği kanaati hasıl olmuş ve aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.

Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

03/04/2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi kapsamında yapılan incelemede; sanıklar ve müdafii tarafından ileri sürülen Anayasa’ya aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanaatine ulaşıldığından;

1) Sanıklar ve sanık müdafiinin taleplerinin kabulüne,

2) İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararı aslının, başvuru kararına ilişkin tutanağın, dava dilekçesi, iddianame ve duruşma tutanaklarının ve gerekçeli kararın onaylı örneklerinin dizi listesine bağlayarak anayasa mahkemesi’ne gönderilmesine (…) karar verildi.”.

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları

1- 31.03.2011 günlü, 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. maddesi şöyledir:

2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde yer alan “açılan davalar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve kanun yolu başvuruları ile ceza mahkemelerinden verilen kararlara karşı kanun yolu başvuruları,” ibaresi eklenmiştir”.

2- 6217 sayılı Kanun’un 13. maddesi şöyledir:

“492 sayılı Kanunun (1) sayılı Tarifesinin “A- Mahkeme Harçları” bölümünün “Hukuk ve ticaret davalarıyla, idarî davalarda ihtilafsız yargı konularında ve icra tetkik mercilerinde” başlığında yer alan “Hukuk” ibaresinden sonra gelmek üzere “, ceza” ibaresi eklenmiş, “IV. Temyiz ve itiraz harçları” kısmı başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı Kanunun (2) sayılı Tarifesinin “II- Maktu harçlar” bölümünün (11) numaralı bendine “miras taksim mukaveleleri,” ibaresinden sonra gelmek üzere “mirasçılık belgesi,” ibaresi eklenmiştir.

“IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları:

a) Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 90 TL

b) Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL

c) Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında 90 TL

d) Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dahil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak başvurularda 50 TL

e) Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında 50 TL

f) Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında 20 TL

g) İdarî yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son karara karşı itirazen yapılacak başvurularda 20 TL

h) İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda 20 TL””.

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararlarında, Anayasa’nın 2., 5., 10., 11., 12., 13., 17., 19., 38, 40., 65. ve 141. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

A- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince 2011/66 Esas sayılı dosyada 30.6.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu üzerinde durulmuştur.

Anayasa’nın 152. maddesi ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, ilgili kural ya da kuralların iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidir. Ancak bu hükümler uyarınca, bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, yöntemince açılmış, mahkemenin görevine giren bakmakta olduğu bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın da bu davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise, bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kanun veya kanun hükmünde kararnamelerdir.   

Mahkeme, 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. ve 13. maddelerinin iptali istemiyle başvurmuştur.

6217 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle, 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde yer alan “açılan davalar” ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen “ve kanun yolu başvuruları ile ceza mahkemelerinden verilen kararlara karşı kanun yolu başvuruları,” ibaresi, Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan kanun yolu başvurularının harçtan istisna tutulmasıyla ilgili olup, itiraz başvurusuna konu dosyada Cumhuriyet savcısı tarafından yapılmış kanun yolu başvurusu bulunmadığından, bakılmakta olan davada uygulanacak kural değildir.

Diğer taraftan 6217 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle, 492 sayılı Kanun’un (2) sayılı Tarifesinin “II- Maktu harçlar” bölümünün (11) numaralı bendine “miras taksim mukaveleleri,” ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen “mirasçılık belgesi,” ibaresi, mirasçılık belgesi düzenlenmesi biçimindeki noterlik işleminden alınacak harçlarla; değiştirilen “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” kısmının (a), (c), (d), (e), (f), (g) ve (h) fıkraları ise Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvuruları dışındaki kanun yolu başvurularıyla ilgilidir. Davanın noterlik işlemleriyle herhangi bir ilgisi bulunmadığından ve yargılama sonucu verilen karar da itiraz veya istinaf yoluna değil, Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz kanun yoluna tabi olduğundan, söz konusu ibare ve fıkralar uygulanacak kural değildir.

Bu nedenlerle,

31.3.2011 günlü, 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un:

1- 12. maddesiyle, 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde yer alan “açılan davalar” ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen “ve kanun yolu başvuruları ile ceza mahkemelerinden verilen kararlara karşı kanun yolu başvuruları,” ibaresinin,

2- 13. maddesiyle, 492 sayılı Kanun’un;

a- (2) sayılı Tarifesinin “II- Maktu harçlar” bölümünün (11) numaralı bendine “miras taksim mukaveleleri,” ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen “mirasçılık belgesi,” ibaresinin,

b- Değiştirilen “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” kısmının (a), (c), (d), (e), (f), (g) ve (h) fıkralarının,

itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkralar ve ibarelere ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine oybirliğiyle karar verilmiştir.

B- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince 2011/54 Esas sayılı dosyada 2.6.2011 gününde, 2011/57 Esas sayılı dosyada 9.6.2011 gününde, 2011/66 Esas sayılı dosyada 30.6.2011 gününde, 2011/69 Esas sayılı dosyada 7.7.2011 gününde ve 2011/91 Esas sayılı dosyada 22.9.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında başvurularda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

V- BİRLEŞTİRME KARARLARI

2011/57 Esas sayılı itiraz başvurusunun 9.6.2011 gününde, 2011/66 Esas sayılı itiraz başvurusunun 30.6.2011 gününde, 2011/69 Esas sayılı itiraz başvurusunun 7.7.2011 gününde ve 2011/91 Esas sayılı itiraz başvurusunun 22.9.2011 gününde aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2011/54 Esas sayılı dava ile birleştirilmesine, esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin 2011/54 Esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

VI- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kurallar, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A- 6217 sayılı Kanun’un 13. Maddesiyle 492 sayılı Kanun’un (1) sayılı Tarifesinin “A) Mahkeme Harçları” Bölümünün Başlığına Eklenen “, ceza” İbaresinin İncelenmesi

İtiraz yoluna başvuran mahkemeler tarafından kuralın Anayasa’ya aykırılığına ilişkin doğrudan bir gerekçe gösterilmemiş ise de itiraz konusu diğer kuralla ilgili gerekçeler bir bütün halinde değerlendirildiğinde, niteliği gereği ceza yargılamasında harç alınamayacağı gerekçesiyle Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

492 sayılı Kanun’un (1) sayılı Tarifesinin “A) Mahkeme Harçları” bölümünün “Hukuk, ceza ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda ve icra tetkik mercilerinde” biçimindeki başlığı, mahkeme harçlarına ilişkin genel bir başlık olup, bu bölüm altında kısımlar hâlinde yer alan harçların hangi yargı alanlarındaki hizmetlerden alınacağını ifade etmektedir. Dolayısıyla bir yargı alanında mahkeme harcı niteliğinde harç düzenlemesi yapılmak istendiğinde, öncelikle söz konusu başlığa, ilgili yargı alanına ilişkin bir ibare eklenmekte, daha sonra o yargı alanındaki somut bir yargı hizmetinden alınmak istenen harç veya harçlar ile bunların miktar ve oranlarına, türüne göre başlık altındaki kısımlarda (“I. Başvurma harcı”, “II. Celse harcı”, “III. Karar ve ilam harcı” ve “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları”) yer verilmektedir. Kanun koyucu tarafından ceza yargılaması alanında da mahkeme harcı alınması öngörülmüş ve kuralla söz konusu başlığa “, ceza” ibaresi eklenmek suretiyle, genel olarak ceza yargılaması alanında mahkeme harcı alınabilmesi sağlanmıştır. Bu nedenle, kuralla ilgili Anayasa’ya aykırılık sorunu, kategorik olarak ceza yargılamasında harç alınıp alınamayacağına ilişkindir.

Anayasa’nın 2. maddesinde, Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan “hukuk devleti”, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, konulan kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerini göz önünde tutan, hakların elde edilmesini kolaylaştıran ve hak arama özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıran devlettir.

Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının yanında, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir.

Devletin harç alma yetkisinin dayanağını oluşturan Anayasa’nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasında “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” denilmektedir.

Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının sunduğu hizmetlerden yararlananlardan, bu yararlanmaları karşılığı alınan bedeldir. Yargı hizmetleri de, kuşkusuz kamu kurumlarının sunduğu en önemli hizmetlerden biridir. Anayasa’da herhangi bir yargı hizmetinin, ücretsiz olarak verileceğine ve kategorik olarak devletin harç alma yetkisi dışında tutulduğuna dair hüküm bulunmamaktadır.

Ceza yargılamasının her aşamasında harç alınmasını düzenleyen önceki mevzuatı yürürlükten kaldıran 492 sayılı Kanun’un gerekçesinde “ceza dâvalarının bir harç mevzuu ve sebebi yapılması harçların dayandığı prensip ile bağdaştırılamamış, Devletin âmme menfaatine kullandığı ceza, tedip ve ıslah hakkının suçlulara yönelen bir harç mükellefiyeti getiremeyeceği neticesine varılmıştır. biçimindeki ifadeye yer verilmişse de, ceza yargılaması hizmetlerinden harç alınmasından vazgeçilmesi de, daha sonra tekrar harç alınması da, kanunla yapılmak koşuluyla kanun koyucunun takdirindedir. Kaldı ki somut olayda aynı husustaki kanuni düzenlemeler farklı içeriktedir. Kanun koyucu, düzenleme yapma konusunda Anayasa kuralları ile bağlı olup, yukarıda açıklandığı üzere kategorik olarak ceza yargısı hizmetlerinden harç alınması bakımından Anayasal engel bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamıştır.

B- 6217 sayılı Kanun’un 13. Maddesiyle 492 sayılı Kanun’un (1) sayılı Tarifesinin “A) Mahkeme Harçları” Bölümünün Değiştirilen “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” Kısmının (b) Fıkrasının İncelenmesi

Başvuru kararlarında, ceza alma risk ve tazyiki altında bulunan sanığa devletin hizmet sunduğundan bahsedilemeyeceği, ceza yargılamasında re’sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu, kendi iradesi dışında hakkında kamu davası açılan kişiden harç alınamayacağı, yargı kararlarına karşı bir üst yargı merciine müracaat etmenin adil yargılanma hakkının gereği olduğu, ekonomik durumu iyi olmayanlar yönünden hukuk yargılamasındaki adlî yardım hükümlerinin uygulanmasını sağlayacak düzenleme yapılmamış olduğu, amaçlananın aksine harç alınmasının yargılamayı hızlandırmayacağı ve ek yargılama prosedürü oluşturarak yargılamanın uzamasına neden olacağı, ekonomik güçlük içinde olması nedeniyle kendisine müdafi tayin edilen sanıklardan temyiz harcı alınmasının devletin temel amaç ve görevleriyle bağdaşmadığı, savunma hakkının kullanılabilmesi ve suçsuzluğun ispat edilebilmesi için harç ödenmesinin masumiyet karinesini ve Cumhuriyet savcısından harç alınmayarak taraflar arasında harç alınması konusunda farklılık oluşturulmasının eşitlik ilkesini ihlâl ettiği gerekçeleriyle kuralın, Anayasa’nın 2., 5., 10., 11., 12., 13., 17., 19., 36., 38., 40., 65. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

6217 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle, 492 sayılı Kanun’un (1) sayılı Tarifesinin “A) Mahkeme Harçları” bölümünün “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” kısmı tüm fıkralarıyla birlikte değiştirilmiş; ceza yargılaması alanındaki kanun yolu başvurularından da harç alınması düzenlenmiştir. Bu kapsamda, kuralla Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularından 40 TL harç alınması hükme bağlanmıştır.

Yargı harçlarına ilişkin genel düzenleme niteliğinde olan 492 sayılı Kanun’un 27. maddesinin üçüncü fıkrası ve 32. maddesinin birinci fıkrasında, harcın ödenmemesi hâlinde müteakip işlemlerin yapılmayacağı hükme bağlanmış, 1412 sayılı Kanun’un 316. maddesinde ise, temyiz talebini takip eden işlemler; temyiz dilekçesinin karşı tarafa tebliği, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tebliğname düzenlenmesi ve bunun ilgililere tebliği olarak gösterilmiştir. Söz konusu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, temyiz harcının ödenmemesi hâlinde, temyiz incelemesinin yapılmayacağı sonucu çıkmaktadır.

Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “sosyal hukuk devleti”, insan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, millî gelirin adalete uygun biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlettir.

Anayasa’nın 5. maddesinde, kişilerin hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmaktadır.

Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir.

Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının sunduğu hizmetlerden yararlananlardan, bu yararlanmaları karşılığı alınan bedeldir. Ceza yargılamasında re’sen araştırma ilkesi geçerli ve ilgilinin kendi rızası dışında hakkında kamu davası açılması söz konusu ise de, Yargıtay ceza daireleri tarafından verilen temyiz incelemesi biçimindeki yargı hizmeti, harca tabi olmayan on beş sene ve daha fazla hapis cezalarına hükmedilmesi hâli dışında, temyiz hakkı bulunanın kendi iradesiyle yaptığı temyiz başvurusu üzerine verilmektedir. Söz konusu hizmeti talep edenlerden, bunun karşılığında harç alınması, harçlara ilişkin genel prensiplere aykırı değildir.

Kanun koyucunun yargı hizmetlerinin verilmesi karşılığında harç alınması biçiminde düzenleme yapma yetkisi bulunmakla birlikte, bunun Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında bulunan mahkemeye erişim hakkını engellememesi için, “harcın miktarının makul olması”, “harcın alınmasında haklı bir amacın olması”, “ulaşılmak istenen amaç ile harç miktarı arasında orantı olması” ve “ödeme gücü olmayanlar bakımından etkili adlî yardım sisteminin olması” kriterlerine uyulması gerekir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da bu yöndedir (Tolstoy-Miloslavsky/İngiltere, 13.6.1995, No: 18139/91; Kreuz/Polonya, 18.6.2001, No: 28249/95; Bakan/Türkiye, 12.6.2007, No: 50939/99; Ülger/Türkiye, 26.6.2007, No: 25321/02).

Ödeme gücü olmayanlara etkili adlî yardım sağlayacak bir sistem itiraz konusu kuralla birlikte düzenlenmediği gibi, genel olarak ceza yargılaması alanında da, harçlar dâhil “yargılama giderlerinden muafiyet” sağlayan adlî yardım düzenlemesi bulunmamaktadır. Yine hukukumuzda adlî yardıma ilişkin tek düzenleme olan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümlerinin, kuralla getirilen temyiz harcı bakımından da uygulanmasını sağlayacak herhangi bir atıf yapılmamıştır. Dolayısıyla kural, ödeme gücü olmayanlar bakımından mahkemeye erişim hakkını engelleyecek niteliktedir.

Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2., 5. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

Kural Anayasa’nın 2., 5. ve 36. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden, ayrıca 10. ve 141. maddeler yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

Kuralın Anayasa’nın 11., 12., 13., 17., 19., 38., 40. ve 65. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

Mehmet ERTEN, bu sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.

Alparslan ALTAN ve Burhan ÜSTÜN, bu görüşe katılmamışlardır.     

VII- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU

Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır.

31.3.2011 günlü, 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13. maddesiyle, 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun (1) sayılı Tarifesinin “A) Mahkeme Harçları” bölümünün değiştirilen “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” kısmının “Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL” biçimindeki (b) fıkrasının iptal edilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.

Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamışlardır.

VIII- SONUÇ

31.3.2011 günlü, 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13. maddesiyle, 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun;

1- (1) sayılı Tarifesinin “A- Mahkeme Harçları” bölümünün “Hukuk ve ticaret davalarıyla, idarî davalarda ihtilafsız yargı konularında ve icra tetkik mercilerinde”  başlığında yer alan “Hukuk”  ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen “, ceza”  ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Mehmet ERTEN’in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2- Değiştirilen “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” kısmının “Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL” biçimindeki (b) fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Alparslan ALTAN ile Burhan ÜSTÜN’ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

3- Değiştirilen “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” kısmının (b) fıkrasının iptal edilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA  YÜRÜRLÜĞE  GİRMESİNE,  Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Mehmet ERTEN’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

20.10.2011 gününde karar verildi.

 

Başkan

Haşim KILIÇ

Başkanvekili

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Başkanvekili

Serruh KALELİ

 

 

 

Üye

Fulya KANTARCIOĞLU

Üye

Mehmet ERTEN

Üye

Fettah OTO

 

 

 

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Alparslan ALTAN

Üye

Burhan ÜSTÜN

 

 

 

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Hicabi DURSUN

 

 

Üye

Celal Mümtaz AKINCI

Üye

Erdal TERCAN

 

KARŞIOY YAZISI

Harçlar Kanunu’nun değiştirilen “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” kısmının (b) fıkrası, Anayasa’nın 2., 5. ve 36.maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

Hukuk devleti ilkesine ve adil yargılanma hakkına aykırılığı saptanan bir yasa kuralının uygulanmasına derhal son verilmesi gerekirken, iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Bu nedenle Anayasa’ya aykırı olan kural altı ay daha hükmünü sürdürecek ve kişilerin adil yargılanma hakkını haleldar edecektir. Bunun haklı bir gerekçesi yoktur. Her ne kadar devletin gelirlerinde öngörülmeyen bir azalmaya yol açılmaması düşünülebilirse de, Anayasa’ya aykırılığın saptanmasından itibaren, bu gelirler Anayasa’nın 73. maddesi bağlamında yasal dayanağı olan gelirler kabul edilemeyeceğinden, gelir kaybından da söz edilemez. Süre verilmek suretiyle Devletin Anayasa’ya aykırı olarak gelir toplamasına izin verilmiş olmaktadır.

      Bu nedenle altı ay süre verilmesine katılmıyorum.

 

 

Başkanvekili

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

KARŞIOY VE FARKLI GEREKÇE

I- 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun; (1) sayılı Tarifesinin;

1- A) Mahkeme harçları başlığında yer alan “ceza” ibaresi ile

2- IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları başlığının (b) bendinde yer alan “Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL” biçimindeki cümlenin, Anayasaya uygunluk açısından incelenmesi.

İtiraz konusu düzenlemeler, ceza mahkemesi kararlarına karşı Yargıtay Ceza Dairelerine yapılacak temyiz (kanun yolu) başvurularında, sanıkları da kapsar biçimde harç alınmasını öngörmektedir.

Devletin, kanunla düzenlediği ve hükümle de uygulanmasını sağladığı cezanın genel amacı, işlenen suç ile bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek ve suç işleyenleri ıslah ederek topluma kazandırmaktır.

İşlenen bir suçta maddi gerçeğe ulaşmak için başvurulan ceza muhakemesi ise suç işlendiğinin öğrenilmesiyle başlayıp, açılan kamu davası ve re’sen yapılan araştırma ile varılan yargılama sonucunda, sanık veya sanıklar hakkında bir hüküm verilmesine kadar geçen süreci ifade eder. Bu sürece, ceza mahkemesi kararına karşı Yargıtay ceza dairesine yapılacak temyiz başvurularının da dâhil olduğunda duraksama bulunmamaktadır.

492 sayılı Kanun’un gerekçesinde “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemeler”, harç olarak tanımlanmıştır. Ceza yaptırımı uygulanabilmesi için açılan kamu davasının tehdidi altında bulunan sanığa, Devletin, özel yarar amacıyla hizmet sunduğundan bahsedilemeyeceği açıktır. Bu nedenle Devletin, kamu düzenini sağlayabilmek için kamu adına açtığı ceza davaları aracılığıyla uyguladığı ceza, tedip (kınama) ve ıslah hakkı, ona tanınan kamu gücünün bir gereği olup, bu durum, harç alınmasının sebebi olarak kabul edilemez.

Anayasa Mahkemesi birçok kararında, Anayasa’nın 2. maddesinde ve Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan “hukuk devleti” ilkesini, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, konulan kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerini göz önünde tutan, hakların elde edilmesini kolaylaştıran ve hak arama özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıran devlet olarak tanımlamıştır.

Buna göre, yasa koyucunun, konulan kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerini göz önünde tutması ve adaletli bir hukuk düzeni kurması gerekir. İtiraz konusu düzenlemeler ile Devletin, kamu düzenini sağlayabilmek için kamu gücüne dayanarak re’sen açtığı kamu davasında sanıktan harç almak istemesi, yapılan işin açıklanan özelliği ve sanığın kamu davası karşındaki konumu gereğince adalet ve hakkaniyet ölçüleriyle bağdaşmaz.

Anayasa’nın 38. maddesinde, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmiştir. Ceza hukukunun temel ilkelerinden olan “masumiyet karinesi”, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin, suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmektedir.

Kamu adına açılan davayla suçlanan kişinin, suçsuzluğunu ispat edebilmesi için Devlete harç ödemesinin açıklanan masumiyet karinesi ile bağdaştırılması da mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle sanıkları da kapsayan itiraz konusu düzenlemelerden;

a)- “ceza” ibaresinin Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğu için iptaline karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun redde ilişkin kararına,

b)- “Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL” harç alınmasına ilişkin cümlenin yine Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırılığı gerekçe yapılarak iptal edilmesi gerektiğini düşündüğüm için de iptale katılmakla birlikte çoğunluğun iptal gerekçesine,

katılmadım.

II-Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL” biçimindeki cümle, sonuçta çoğunluk görüşüyle Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiği ve iptalin hukuksal boşluk doğurmamasına ve kamu yararını ihlal edici nitelikte de bulunmamasına rağmen, kuralın yürürlüğünün sürdürülmesine karar verilmesi, Anayasal denetimin amacına ve buna bağlı olarak da hukuk devleti ilkesine aykırıdır.

Açıklanan nedenle çoğunluğun kuralın yürürlüğünün altı ay süreyle uzatılması gerektiğine ilişkin kararına katılmadım.

 

 

Üye

Mehmet ERTEN

 

KARŞIOY YAZISI

31.03.2011 günlü, 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13. maddesiyle, 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13. maddesiyle değiştirilen “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” fıkrasının “Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL” biçimindeki (b) bendi Anayasa’nın 2., 5. ve 36. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

İtiraz konusu kuralla, Harçlar Kanunu’na ibareler eklenmek suretiyle ceza yargılaması alanında Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında mahkeme harcı alınması öngörülmüştür.

Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının sunduğu hizmetlerden yararlananlardan, bu yararlanmaları karşılığında alınan bedeldir. Resen temyize tabi olup harçtan muaf bulunan onbeş sene ve daha fazla hapis cezalarına mahkûmiyet hali dışında, Yargıtay ceza daireleri tarafından verilen temyiz incelemesi biçimindeki yargı hizmeti temyiz hakkı bulunanın kendi iradesiyle yaptığı temyiz başvurusu üzerine verilmektedir. Bu hizmeti talep edenlerden bu hizmet karşılığında harç alınmasında Anayasa ve harçlara ilişkin genel prensiplere aykırılık bulunmamaktadır. Nitekim çoğunluk görüşünde de bu husus belirtilmiştir. Çoğunluğun Anayasa’ya aykırılık ve iptal gerekçesi münhasıran “ödeme gücü bulunmayanlara adli yardım sağlanmamış olması” olgusuna dayanmaktadır.

İtiraz konusu kurala ilişkin madde gerekçesinde, yargı mercilerine yapılacak itiraz, istinaf ve temyiz yolu başvurularında harç alınması ile yargılamayı uzatmaya yönelik olarak yapılan başvuruların önlenmesi ve bu suretle yargı mercilerindeki iş yükünün azaltılmasının amaçlandığı belirtilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi adil yargılama hakkı kapsamında bulunan mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını ve doğası gereği Devlet’in bu hususta düzenleme yapma yetkisi bulunduğunu kabul etmektedir. (AİHM, Bakan/Türkiye, 12.6.2007 T., No: 50939/99). Mahkeme bu açıdan, “harcın alınacağı yargılama aşaması”, “harcın miktarının makul olması”, “harcın alınmasında haklı bir amacın olması”, “ulaşılmak istenen amaç ile harç arasındaki orantı olması” ve “ödeme gücü olmayanlar bakımından etkili adlî yardım sisteminin olması” biçimindeki kriterleri dikkate almaktadır. (AİHM, Kreuz/Polonya, 18.06.2001 T., No: 28249/95; Bakan/Türkiye, 12.6.2007 T., No: 50939/99; Ülger/Türkiye, 26.06. 2007 T., No: 25321/02; Tolstoy-Miloslavsky/İngiltere, 13.06.1995 T., 18139/91). Bu kriterler gözetilerek itiraz konusu kurala bakıldığında şu sonuçlara varılmaktadır:

- Harcın, yargılamanın ilk derece aşamasında veya kanun yolu aşamasında alınması farklı değerlendirilmektedir. Yargılamanın ilk derece aşamasında alınacak bir harcın mahkeme önünde iddia ve savunmayı hiç dile getirememe sonucunu doğurabileceği ve bu nedenle bu aşamada harç alınmasının daha sıkı koşullara bağlanması gerektiği kabul edilmektedir. Yargılamanın kanun yolu aşamasında harç alınması bakımından ise, daha önce iddia ve savunmanın bir mahkeme önünde dile getirilmesine imkân tanınmış olduğundan, üye devletlerin, daha geniş bir düzenleme yetkisi bulunduğu benimsenmektedir. (AİHM, Bakan/Türkiye, 12.6.2007 T., No: 50939/99: Tunç/Türkiye, 11.2.2008 T., No: 20400/03; Eyüp Kaya/Türkiye, 23.9.2008 T., No: 17582/04; Bek/Türkiye, 20.4.2010 T., No: 23522/05). İtiraz konusu kuralla öngörülen temyiz harcı, yargılamanın ilk derece aşamasının bitmesinden, ilgililerin iddia ve savunmalarını bir mahkeme önünde dile getirmesinden sonraki bir aşama olan kanun yolu aşamasında alınmaktadır. Bu nedenle itiraz konusu kural kapsamında, kanun koyucunun yargı hizmetine harç biçiminde bir mali yükümlülük getirme bakımından daha geniş yetkisinin bulunduğunun kabul edilmesi gerekir.

- Harcın miktarının makul olması, mahkemeye erişim hakkını engelleyecek kadar yüksek olmaması gerektiği belirtilmektedir. AİHM kararlarında yargılama giderleri ve harç miktarlarının yüksek olup olmadığı belirlenirken, asgari ücret miktarı dikkate alınmaktadır. Ülkemizde brüt en yüksek aylık asgari ücret, 1 Ocak-30 Haziran 2011 tarihleri arasında 796,50 TL ve 1 Temmuz-31 Aralık 2011 tarihleri arasında 837 TL olarak tespit edilmiştir. İtiraz konusu kuralla getirilen 40 TL’lik harç ise bunun yaklaşık yirmide biri tutarında olup oldukça düşük miktardadır.

- Haklı bir amaca ulaşılmak için harç alınması gerektiği kabul edilmektedir. İlgili kanunların gerekçelerinde, kanun yolu harçlarının alınmasındaki amaç, “gereksiz ve kötü niyetli kanun yolu başvurularını engellemek ve böylelikle kanun yolu mercilerinin zaman ve emek kaybının önüne geçmek, iş yükünü azaltmak” olarak gösterilmiştir. Gereksiz başvurular nedeniyle mahkemelerin artan iş yüklerinin azaltılması, tüm dünyada çözümü aranan en önemli yargılama sorunlarından biri olup, bunun haklı bir amaç olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

- Harç alınan işlem ve harç miktarı ile ulaşılmak istenen amaç arasında orantısızlık bulunmaması gerektiği ifade edilmektedir. Gereksiz temyiz başvuruları önlenerek, temyiz merciinin iş yükünün azaltılması amacı ile yargılamanın ilk derece safhası geçtikten, iddia ve savunmaların bir mahkeme önünde dile getirilmesinden sonra alınacak 40 TL gibi oldukça düşük miktardaki temyiz harcı arasında orantısızlık bulunmadığı açıktır.

- Adil yargılanma hakkı kapsamında bulunan mahkemeye erişim hakkı bakımından, üye devletlerin mali bir yükümlülük getirebilecekleri kabul edilmekle birlikte, bu hakkın engellenmemesi için ödeme gücü olmayanlara etkili bir adlî yardım sağlayacak sistemin varlığı aranmaktadır. Dava masrafı çok yüksek ise ve adli yardım verilmemişse, mahkemeye ulaşma hakkının özü zedelenebilir, mahkemeye ulaşma hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirilmiş olabilir. Masraf çok yüksek tutularak, yargı yerine ulaşma hakkının özü zedelenmemeli, yargı yerine ulaşma hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirilmemelidir. (Kreuz v. Polonya, 19.06.2001, para. 62-67: Ait-Mouhoub v. Fransa, para 57-58). Ancak AİHM, devletin kamu kaynaklarından sadece gerçekten ihtiyacı olan davacılara adli yardım yapmak istemesini meşru bir kaygı olarak kabul etmektedir. (Tunç/Türkiye, 11.2.2008 T., No: 20400/03). Devletlerin kaynaklarının sınırlılığı dikkate alınarak, bazı durumlarda, adli yardım verilmemesi haklı ve meşru görülmektedir.

Ülkemizde ceza kanun yolu açısından özel bir adlî yardım sistemi düzenlememiştir. Hukuk yargılaması dışındaki yargı alanlarına ilişkin usul yasalarında, hukuk yargılamasındaki adlî yardım hükümlerine yapılan atıflardan, kanun koyucu tarafından, adlî yardıma ilişkin bu hükümlerin tüm yargılama alanları bakımından ortak hüküm niteliğinde görüldüğü sonucu çıkmaktadır. Ancak ceza yargılamasında hakları genişletici kıyas serbest olduğundan, ceza mahkemeleri kararlarına karşı temyiz başvurusunda bulunacak olan, ancak harcı ödeme gücü bulunmayanlar bakımından hukukumuzda adlî yardıma ilişkin tek düzenleme niteliğindeki 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334-340. maddelerinin, burada kıyasen uygulanması olanağı bulunmaktadır. Nitekim uygulamada da bu yönde kararlar verildiği görülmektedir. Ayrıca 10.6.2011 günlü, 27960 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’le, temyiz, istinaf ve itiraz harçlarının müdafiler tarafından ödenmesi hâlinde, bunların herhangi bir kesintiye tabi olmadan müdafilere ödeneceğine dair değişiklik yapılmak suretiyle, dolaylı bir adlî yardım düzenlemesine yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere Anayasa’ya aykırı olmayan itiraz konusu ibare ile getirilen düzenlemenin AİHS sistemine ve AİHM içtihatları ile ortaya konulan ilkelere de aykırı bir yönü bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularından 40 TL harç alınmasını düzenleyen kuralın, münhasıran, bu miktarı ödeyemeyecek bulunanlar için açıkça adli yardım sağlanmaması olgusuna dayalı olarak Anayasa’ya aykırı görülerek iptaline karar verilmesi adil yargılanma hakkı, mahkemeye erişim hakkı ve adli yardım kurumu ile ilgili olarak kabul edilen standart ve yaklaşımlarla bağdaşmamaktadır.

Belirtilen nedenlerle, itiraz konusu kurala yönelik iptal isteminin reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle kuralın iptaline yönelik çoğunluk görüşüne katılmadık.

 

Üye

Alparslan ALTAN

Üye

Burhan ÜSTÜN

ETKİNLİK TAKVİMİ

22.12.2024
AV. MURAT TOLGA ÖZSOY
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.