BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 25.03.2022 | Okunma Sayısı: 527

Basın Açıklaması

25.03.2022

 

Konu: 16.03.2022 tarihinde sunulan ve hali hazırda TBMM. Adalet Komisyonu’nda olan Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde yer alan rücuen tazminat hükümleri yönünden açıklamalarımız.

 

Kanun teklifinde, kadına ve sağlık çalışanlarına karşı işlenen suçlarda cezaların artırılması, sağlık çalışanları hakkında yapılacak soruşturmalarda izin alma usulü gibi kanun değişiklikleri teklifi bulunmakta ise de sadece rücu konusuna ilişkin olarak bir değerlendirme yapmak istiyoruz. Teklif özetinde, hatalı tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle Devletin ödediği tazminatın ilgili sağlık çalışanından rücuen talep edilmesi konusunda Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından karar verilmesinin öngörüldüğü belirtilmiştir.

Teklifin 14/2 maddesi: Kamu kurum ve kuruluşları ve Devlet üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle idare tarafından ödenen tazminattan dolayı ilgilisine rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına, ilgilinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ve kusur durumu gözetilerek Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından bir yıl içinde karar verilir.”

Görüleceği üzere; idare tarafından ödenen tazminattan dolayı ilgili sağlık çalışanına rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına ilişkin olarak karar verme konusunda, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu yetkili kılınmaktadır.

Özellikle salgın döneminde bile kıymetlerinin yeteri kadar anlaşılmadığını düşündüğümüz, çok kutsal bir görev ifa eden sağlık çalışanlarımıza uygulanan şiddetin engellenmesine ya da daha caydırıcı olmasına yönelik çalışmaların, aynı şekilde, hasta sayısının fazlalığı, yoğun mesai gibi sağlık çalışanını ilgilendirmeyen genel organizasyon sıkıntılarını ve de “defansif tıp” kavramının çok konuşulmaya başlandığı gerçeğini de gözeterek, motivasyonun yükseltilmesi için gerek özlük haklarına gerekse çalışma koşullarına yönelik çalışmaların yapılması gerektiği kuşkusuzdur. Bununla birlikte, hukukun temel prensiplerinin çiğnenmemesi gerektiği de ortadadır.

Sağlık çalışanlarımız ile ilgili, bilgiye, tecrübeye, kıdem ve bilime aykırı, halkımız karşısında da zor durumda bırakacak şekilde özensiz söylemler sarf edilirken bir yandan da söz konusu kanun teklifinin sunulması, yasal ihtiyaçtan ziyade gönül alma çalışması yönündeki eleştirileri haklı çıkarmaktadır.

Hiçbir meslek mensubunun, baskı görmeksizin görevini rahatlıkla ifa edebilmesi gerekmektedir. Ancak, bunun çözümü, sağlık çalışanlarımızın sebebiyet verdiği zararların idare tarafından ödenmesi halinde, bu ödemenin ilgilisine rücu şartlarına yönelik getirilen söz konusu düzenlemeler değildir.

 

İdarenin tazminat sorumluluğunun, Yargı kararı ile kendisinin eylemleri nedeniyle doğduğu tespit edilen bir kişinin, hukuki sonuçlarına da katlanması gerekmektedir.

İdarenin ödediği tazminat, sonuçta bir mahkeme kararına dayanmaktadır. Mahkeme kararı neticesinde doğan bir sorumluluğun, Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak bir kurul tarafından değerlendirilmesi büyük bir hatadır. İdarenin, kanuna ve de mahkeme kararlarına saygılı olması, düzenlemelerin de buna uygun olarak yapılması gerekmektedir.

Yargı kararı ile idarenin sorumluluğu sabit olduktan ve bu sorumluluk nedeniyle ödeme yapıldıktan sonra, ilgili sağlık çalışanına rücu etme veya etmeme ya da rücu miktarına ilişkin ilgili kurulun yetkilendirilmesini, Yargı’ya duyulan güvensizlik olarak görmekteyiz.  

Bir sağlık çalışanının kusuru neticesinde ödenen tazminatın, ilgilisi tarafından ödenmesi yerine devlet bütçesinden karşılanması ihtimali, imtiyaz mahiyetinde olduğu gibi kamuoyu vicdanını da rahatsız edecektir. Bu imtiyaz, hiçbir meslek grubuna tanınmamalıdır. Devamı da kesinlikle getirilmemelidir. Ancak bu yolun bir kez açılması halinde, dönemin şartlarına göre veya siyasi  gerekçelerle, yargı mensuplarının ve de diğer meslek mensuplarının bu imkandan faydalanmak isteyeceği ve yararlandırılacağı aşikardır. Sonu gelmeyecek taleplere sebebiyet verilmemelidir. Söz konusu kanun teklifinin kanunlaşması halinde, bizler de Baro olarak şimdiden, kamu hizmeti gören avukatların mesleki görevlerinden kaynaklanan sorumluluklarının idare tarafından karşılanmasını, doğrudan avukata rücu edilmesinin engellenmesini, avukatla ilgili rücu durumunun kurulacak bir kurul ile değerlendirilmesini talep etmekteyiz.

Ayrıca, tüm sağlık çalışanlarının tazminat sorumluluklarının, kendilerine rücu edilip edilmeyeceğinin, rücu edilecekse de rücu edilecek tutarın, bakanlık bünyesindeki bir kurul tarafından değerlendirilecek olması, sağlık çalışanları üzerinde siyasi baskı kurmaya elverişli ve tehlikeli bir durumdur. Böylesine önemli bir konunun detaylarının, kanun yerine yönetmelikle düzenleneceğinin öngörülmesi de kanuna aykırı düzenlemelere sebebiyet verecektir.

Söz konusu kanun teklifi, Hakimin yardımcısı olan bilirkişilerle ilgili Bilirkişilik Dairesi Başkanlığının olağanüstü yetkilendirilmesi gibi ve de başkaca farklı düzenlemelerle birlikte değerlendirildiğinde, getirilen düzenlemelerdeki anlayışı çok tehlikeli buluyoruz. Zira, mesleklerin, görevlerin siyasi güce bağımlı hale gelmesi neticesi kaçınılmazdır. Bu durumlar detay gibi gözükse de Hukuk Devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

Çok rahatsız olduğumuz başka bir konuyu da açıkça ifade etmek gerekir ise;

Her ne kadar elimizde istatistiki bir veri olmasa da bilmekteyiz ki, İstanbul Adli Tıp Kurumu raporlarının çoğunluğunda, sağlık çalışanlarının kusurlu bulunmadığı belirtilmekte ya da netice, komplikasyon olarak nitelendirilmekte, alınan raporlar doğrultusunda da davalar red kararı ile sonuçlanmaktadır. Yine elimizde istatistiki bir veri olmasa da açılan davaların bir çoğunda hekimlerin eylemleri söz konusudur ve kanun teklifi özellikle hekimleri ilgilendirmektedir.

Kabul kararı verilen davalar için ise şu hususu dikkate almak gerekmektedir. Özel veya kamu kurumlarında çalışan tüm hekimler için mesleki sorumluluk sigortası yapılması zorunludur, ihtiyari değildir. Dolayısıyla kabul edilen davalarda da, verilen riskin/zararın poliçe ile teminat altına alındığı gözetildiğinde, hekimin tazminat ödemesinden ziyade sigorta şirketlerinin tazminat ödemesi söz konusu olmaktadır. Başka bir ifade ile rücuen tazminatın asıl muhatabı hekimler değil, sigorta şirketleridir. Poliçe limitlerini aşan zararlardan, haliyle hekimin bizzat maddi sorumluluğu doğacak olsa da kaç dosyanın bu durumda olduğunu da ortaya koymak gerekmektedir.

Sigorta şirketlerinin lobi çalışmaları sonucunda 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartları ile 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6704 sayılı yasa hakkında, yüzlerce Tazminat Hukukçusu tarafından Anayasaya ve Kanunlara aykırı olduğu yönündeki ısrarlı açıklamalarına ve bilimsel çalışmalara rağmen söz konusu düzenlemeler, Anayasa Mahkemesi’nin 2020 yılı Ekim ayında yayımlanan iptal kararı tarihine kadar Yargıtay 17.HD.’si tarafından uygulanmıştır. İptal kararından sonra da yine Anayasa’ya ve iptal kararına aykırı şekilde 2918 sayılı Kanunda değişiklikler yapılmıştır. Hakeza, 04.12.2021 tarihinde ZMMS Genel Şartlar’da yine değişiklikler yapılmıştır. Anayasa’ya ve kanunlara, aynı şekilde iptal kararına aykırı getirilen bu düzenlemelere yöneltilen hukuki ve haklı eleştiriler hakkında, basına yansıdığı kadarıyla Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından çok yersiz ve “bu düzenlemelere karşı çıkanların kim olduklarını ve amaçlarını biliyoruz” gibi talihsiz açıklamalar yapılmıştır. Anlaşılacağı üzere, sigorta şirketleri lehine 6-7 yıldır Anayasa’ya, Kanunlara, hukukun temel prensiplerine aykırı olacak şekilde düzenlemeler yapılmaktadır ve bu süreç hukukçular tarafından bilinmektedir.

Ülkemizde, sigorta şirketlerine lehine böylesine bir süreç yaşanmakta iken, sigorta şirketleri istediklerini elde etmekte iken, kanun teklifini de bu kapsamda değerlendirmemek mümkün değildir.

Sağlık çalışanları lehine gibi gözükün kanun teklifi, aslında sigorta şirketlerinin yine lobi çalışmaları sonucunda elde ettiği kazanımların sadece bir başka örneği midir? Sağlık çalışanlarına yönelik değil, yine sigorta şirketlerine yönelik bir kanun teklifi midir?

Bu sorularımız, niyet okumacılığından kaynaklanmamaktadır. 6-7 yıldır hukuk camiasının yakından izlediği ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen çözülmeyen sorunlar ve yaşanılan süreç, bu soruları kaçınılmaz kılmıştır.

Sonuç olarak; sağlık çalışanlarımızı “hukuk içerisinde” kalarak koruyalım. Ancak rücu konusundaki getirilen düzenlemeleri, Anayasa’ya, Hukuk Devleti ilkesine, Sorumluluk Hukuku hükümlerine ve temel prensiplerine aykırı buluyoruz. Kamuoyu vicdanını çok zedeleyecek ve siyasi gücü daha da güçlendirecek, çalışanları siyasi güce karşı boyun eğmek zorunda bırakacak mahiyetteki kanun teklifinden rücu konularının çıkartılmasını saygılarımızla arz ederiz.

 

KAYSERİ BAROSU BAŞKANLIĞI

 

Gereği ve Dağıtım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu

TC. Adalet Bakanlığı

Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı ile Baro Başkanlıkları

Hukukçu Milletvekilleri

 

Rücuen tazminata yönelik teklif edilen maddenin ve gerekçesinin ilgili kısmı aşağıda sunulmuştur.

MADDE 14- 3359 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

Kamu kurum ve kuruluşları ve Devlet üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle idare tarafından ödenen tazminattan dolayı ilgilisine rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına, ilgilinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ve kusur durumu gözetilerek Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından bir yıl içinde karar verilir.

Kurul, Sağlık Bakam tarafından belirlenen;

a) Bakan yardımcısı,

b) Sağlık Hizmetleri, Kamu Hastaneleri, Hukuk Hizmetleri, Yönetim Hizmetleri Genel Müdürleri veya yardımcıları,

c) Profesör veya doçent unvanlı biri dahili, diğeri cerrahi branştan iki hekim,

olmak üzere yedi üyeden oluşur. Kurulun başkanı Bakan yardımcısıdır. (c) bendi uyarınca belirlenen üyelerin görev süresi iki yıldır.

Kurul, üye tam sayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar alır. Oylamalarda çekimser oy kullanılamaz.

Sağlık Bakanı gelen işin niteliği ve sayısına göre, başka bir bakan yardımcısının başkanlığında üçüncü fıkrada gösterilenlerden, yeni kurullar oluşturabilir.

Kurul üyeleri, ikinci fıkra kapsamında verdikleri kararlar sebebiyle görevinin gereklerine aykırı hareket ettiklerinin kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararıyla tespit edilmesi dışında mali ve idari yönden sorumlu tutulamaz.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Sağlık Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir."

 

GEREKÇE:

Sağlık çalışanları, hastaların şifa bulması ve tedavi sürecinde zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek ve somut durumun gerektirdiği önlemleri almak zorundadır. Ancak sağlık çalışanlarının fedakârca çalışmalarına ve sağlık hizmetlerinin sunumundaki tüm gayretlerine rağmen, hastaya, hastalığa veya sağlık imkânlarının niteliğine bağlı olarak beklentilerin tam olarak karşılanamadığı durumlar meydana gelebilmektedir.

Sağlık çalışanlarının mesleğin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle cezai ve hukuki sorumlulukları doğabilmektedir.

Diğer yandan, kamu kurum ve kuruluşları ve Devlet üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle idare tarafından tazminat ödenmesi durumunda; ödenen tazminatın ilgili meslek mensubuna rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına, ilgilinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ve kusur durumu gözetilmek suretiyle Mesleki Sorumluluk Kurulunca karar verilmesi hükme bağlanmaktadır.

Ayrıca maddede Kurulun oluşumu ile toplanma ve karar alma usulü düzenlenmekte ve maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasların yönetmelikle belirleneceği ifade edilmektedir.

Mesleki Sorumluluk Kurulu üyelerinin rücu konusunda verdikleri kararlar sebebiyle mali ve idari yönden sorumlu tutulabilmeleri için görevlerinin gereklerine aykırı hareket ettiklerinin kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararıyla tespit edilmesi gerektiği hüküm altına alınmaktadır.

ETKİNLİK TAKVİMİ

20.09.2024
AV. ALİ KÖSE
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.