Yargı 28
Şubat dönemindeki siyasi kimliğe dönüştürülmemeli
Kayseri Baro Başkanı Av. Fevzi Konaç, iktidarın 2010 yılında yaptığı ve çok hayırlı bir girişim olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) düzenlemesinden vazgeçtiğini söyledi. Konaç, iktidarın bu yanlıştan hemen dönmesi gerektiğini, yargının tarafsız kalmasının ülkenin hayrına olacağını belirtti.
Kayseri Baro Başkanı Av. Fevzi Konaç HSYK düzenlemesi ve 28 Şubat sürecinden günümüze kadar geçen süredeki basın özgürlüğü üzerine Kayseri Meydan gazetesine çarpıcı açıklamalarda bulundu. Konaç, 2010 yılında yapılan Anayasa referandumuyla, demokratikleşme adına önemli adımlar atıldığını, ilk defa halkın önüne gelen ve halkın isteklerini devlet sistemine yansıtacak özel bir Anayasa referandumu yapıldığını ifade ederek, “Referandum döneminde Türkiye’nin demokratikleşmesi, insan hakları ve özgürlükleri noktasında çok hayırlı önemli gelişmeler olmuştu. Biz hukukçuları en çok ilgilendiren konu ise, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) düzenlemesiydi. Türkiye yargı bağımsızlığı noktasında geçmişten günümüze kadar çok önemli sıkıntılı dönemlerden geçmişti. Yargı bağımsızlığı noktasında ülkemiz sürekli eleştirilmiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karşısında bağımsız ve adil yargılama konusunda sürekli yargılanan, en çok aleyhinde dava açılan ve yargılamalarda ilk sıralarda yer alıyorduk. Yargı geçmişte; 28 Şubat sürecinde, darbeler ve muhtıralar sürecinde siyasallaştığı, adaletten bir kısım şaşmaların olduğu günleri ülke olarak canlı canlı yaşadık” dedi.
2010 yılında yaptığı çok hayırlı bir girişimden bugün itibariyle vazgeçti
28 Şubat sürecinde, özellikle yargı mensuplarının askeri karargâhlara davet edilerek, bir siyasi parti ve ideoloji hakkında taraf olması konusunda baskı altına alındıklarına şahit olduğunu söyleyen Konaç, “Bir siyasi partinin linç edildiği bir dönemi yaşamıştık. 2010 yılı referandumuyla HSYK’nın tarafsız seçimlerle iş başına gelen üyeleri ile yargının tarafsız olacağı bir kurul olacağını zannediyorduk.Ancak bugün geldiğimiz nokta itibariyle, HSYK tartışmaların odak noktası durumunda. Son 2-3 ay içerisinde ülkemizde yapılan operasyonlarla yargının bağımsız olmadığı, yargının sanki bir takım kişilerin eline geçtiği, bir taraf olarak davrandığı algısı oluştu. İktidar 2010 yılında yaptığı çok hayırlı bir girişimden bugün itibariyle, ben bu adımdan vazgeçtim anlayışı doğuyor. Atılan bu adım Türkiye’nin hayrına olmadığı, bazı sıkıntıları beraberinde getireceği endişesini bir hukukçu, bir Baro Başkanı olarak yaşıyorum. Tasarıya baktığımız zaman HSYK’nin, yürütmenin yani Adalet Bakanının inisiyatifinin çokça hissedildiği, aktif olduğu bir duruma geçtiği görülüyor. İktidarın yargı üzerinde bu kadar etkili olması 2010 öncesindeki bağımsız yargı olamaması durumuna yeniden geldiği düşüncesi oluşmaktadır” şeklinde konuştu.
Demokrasilerde son söz milletindir
İster iktidar tarafından olsun, ister muhalefet tarafından olsun, hukukçu kimliğiyle olaylara bakıldığında HSYK’nın iktidarın baskısından kurtulamayacağı endişesi yaşadıklarını söyleyen Konaç,“Gerek Avrupa, gerekse Avrupa Birliği bu konuyla ilgili karşı ve ciddi eleştirilerde bulundu. Böyle bir HSYK yapılanması tarafsız yargıya gölge düşürür. Yargının siyasallaşması demek, ülkenin daha da kötü bir duruma geleceğinin göstergesidir. Cumhurbaşkanının teklif mecliste kabul edilse dahi, teklifi onaylayacağını düşünmüyorum. Cumhurbaşkanın bu tasarıya karşı bir tavır koyacağını zannediyorum. İktidar ellerindeki yetkiyi kullanırken adil olmak zorundadır. İktidarlar gelip geçicidir. Yarın başka bir iktidar gelip, başka bir şekilde yetkiyi kullanabilir. Yapılan bu tasarı Anayasa hükümlerine aykırı olacaktır. Ülkemizin içinde bulunduğu bu sıkıntılı durum, yargı üzerindeki bu olumsuzluğu doğurdu. Ben atılan bu adımı doğru bulmuyorum. Başbakanın yapılan operasyonlarda ,yargının işin içinde olmasını düşünmesi nedeniyle, yargının denetlenmesi gerektiğini söylüyor. Başbakan bu denetlemeyi yaparken farklı çözüm noktaları bulmalıdır. Yargı denetlenmeli, ancak bu denetleme iktidar eliyle olmamalıdır. 17 Aralık operasyonunda bir savcının çıkıp adliye önünde evrak dağıtması ne kadar yanlış ise, dosyaya hâkim olan savcılarında dosyadan el çektirilmesi kamu vicdanı adına atılmış yanlış bir adımdır. Bir yanlışı başka bir yanlışla çözemeyiz.İki tarafta üzerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmeli, kamu vicdanını rahatsız etmemelidir. Adil bir kamuoyu süreci işlemelidir. İktidar meclis gücüyle adı geçen bakanların fezlekesini bekletip, muhalefet parti liderlerinin fezlekelerini meclise göndermesi kamuoyu vicdanını rahatsız eder. 2014 yerel seçimlerinin önemli olmasının en büyük nedeni, işte bu tüm yapılanlara karşı halk seçime gidecek. Sandıktan hükümet ya güçlü bir şekilde çıkacak, ya da halk hesap soracak ve hükümetin oyları düşecek. Bu genel seçimlerin provasıdır. Son söz milletindir” dedi.
Medya içinde “bir kısım medya” var
28 Şubat döneminde kendilerinin medya kanalıyla yıpratıldığını ifade eden Konaç; 28 Şubat döneminde bir kısım medya olduğunu ve bu dönemde de olduğunu söyleyerek, “28 Şubat döneminde bir kısım medya dediğimiz medya Refah Partisi (RP) döneminde iktidarı yıpratmak için elinden geleni yaptılar. Halka yaptıklarımızdan çok, yapmadığımız şeyleri anlatıp sesimizi kısmaya çalıştılar. O günleri yaşamış birisi olarak basın üzerinde sansürün olduğu bir dönem vardı. Başbakan Necmettin Erbakan Hocanın Ulusa Sesleniş programıyla ilgili bir olayı birebir yaşadım. Akşam televizyonlar hazırlanıyor, ancak danışmanlarından birisi Hocam bu akşam milli maç var, milli maçın olduğu bir akşamda Başbakanın çıkıp konuşması gerekli ilgi ve etkiyi bırakmaz. Eğer izin verirseniz bu programı erteleyip başka bir gün yapalım, der. Ertesi gün bir çok gazetenin özellikle taşra gazetelerinin manşetlerinde Başbakan çıkıp zırvaladı, başbakan attı tuttu gibi haberleri çıktı. Bu bir kısım medya dediğimiz medya, olmayan şeyleri kamuoyuna verip iktidarı yıpratmaya çalıştı. Bugün geldiğimiz günlerinde, o dönem gibi olmasa da bazı şeylerin aynı olduğu görülmektedir. Gazetelerin taraf olarak ayrıldıkları açıkça ortadadır. İktidarın kusurları varsa kamuoyuna aktarmadıkları, muhalif aklıselim seslere bile yeterince kulak asılmadığı, konuşanların, yazan ve çizenlerin birbirlerine girdiği bir dönem yaşıyoruz. O dönemde dediğimiz “bir kısım medya” bu dönemde oluşma durumuna geldi. İktidarın hoşuna gitmeyen haberlerin kamuoyuna yansıtılmadığı, konuşmamızın bile değer bulmadığı, kardeşlik hukuku gereği, geçmişte beraber siyaset yaptığımız ağabeylerimiz ile ilgili söylediklerimiz, iktidardaki insanların yapmış oldukları yanlışları bile, basında söylemem haber değeri bile olarak görülmüyor” diye konuştu.
Medyayla gelen iktidarlar medyayla giderler
Basın yayın organlarının kamuoyunu rahatlatacak, doğru adil haber yapmamasının demokrasiye ihanet olduğunu söyleyen Kayseri Baro Başkanı Fevzi Konaç; “Geçtiğimiz günlerde saygı değer bir ağabeyimizin sosyal paylaşım sitesinden bir mesaj paylaştığını, mesajında ‘tecavüz edilmiş bir medyanın günah çocuklarıyız’ yazdığını kendisinin de o mesaja sitem dolu yorum yaptığını ve yorumunda ‘bugünü tasvip değil amacım, ancak medyaya ilk tecavüz sahneleri 28 Şubat’a aittir. Hemde ne tecavüzler&S230; alınan zevkleri de, atılan manşetleri de hatırlıyorum, diye bir cevap yazdım. Basınımız o günden bugüne doğru bir imtihan veremedi. Basın üzerinde oluşan bu baskı sürekli devam ediyor. O günde, bugünde yapılanlar çok büyük yanlışlıktır’ diyerek sözlerine şu şekilde devam etti:
“Geçmişte aynı sıkıntıları yaşayan iktidar içinde bulunan ağabeylerimizin, bu yanlışı devam ettirmesi geçmişten ders almadıklarını gösterir. İktidarın Fas’tan telefonla arayıp emirler vermesi, 28 Şubat’taki yanlışların aynısıdır. Yerel gazeteler arasında da bu durum söz konusudur. Bu yanlışlardan dönülmesi lazım, medyayla gelen iktidarların yine medyayla gittiğine şahit olmuş birisi olarak iktidar gücünü medyadan değil, halktan almaıdır. Bu anlayışı benimsemelidir, asıl olan halktır. Adil ve özgülüklerin önünü açan bir medyaya ihtiyacımız var. Başbakanın geçtiğimiz günlerde bir ülke Başbakanın önünde bir muhabiri azarlayarak konuşmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Haklı olsa da, bir Başbakanın bir ülke Başbakanın önünde böyle yapması doğru değil, kendisini iyi tanıyan birisi olarak Başbakanın bile bu tavrın ahlaki değerlerine yakışmadığını kendiside biliyor,diye düşünüyorum. Başbakanı sevenlerinde bu duruma üzüleceklerini düşünüyorum. Öfkeyi, haklılığı anlarım ancak bu durumu ve tavrı anlayamam. O tarz konuşmaya kendi partisi içinde de hoş bakmadıklarını düşünüyorum. Ben Başbakanımıza daha merhametli, itidalli, kucaklayıcı bir tavrı, tarzı yakıştırıyorum”.