YASALARIMIZA VE KAZANIMLARIMIZA SAHİP ÇIKIYORUZ
8 Mart 1857 tarihinde kadın tekstil işçilerinin “Çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışma süresinin 10 saate indirilmesi ve eşit işe eşit ücret” talebiyle başlattıkları grevde, fabrikada çıkan yangın sonucu hayatlarını kaybetmelerinin üzerinden 165 yıl geçti. 165 yıl önce insanca yaşama ve çalışma talebi kendilerinden sonraki tüm kadınlara ilham veren bir mücadele gününe dönüştü. Dünyada ve ülkemizde kadınlar aynı talepler için mücadeleye devam etmek ve aradan geçen bunca zamana karşın eşitsizliğin ve ayrımcılığın yarattığı sorunlarla baş etmek zorunda kalıyor.
Bu 8 Martta artık başka sözler söylemek güzel şeylerden bahsetmek isterdik fakat 2022 yılının 8 Martında emek sömürüsünün, yoksulluğun, şiddetin, eşitsizliğin arttığı ve derinleştiği ve savaş koşullarının bunu kat ve kat artırdığı koşulları yaşıyoruz.
Günümüzde dünyanın farklı yerlerde yaşanan savaşlar nedeniyle, kadınlar diğer haklarının yanında en temel hak olan yaşam haklarından dahi mahrum kalmaktadırlar. Bu sene 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü, Ukrayna’da yaşanan savaş süreciyle karşılıyoruz. Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da en çok kadınlar ve çocuklar mağdur olmakta ve yaşanan süreç, dünya barışını açıkça tehdit etmektedir. Bu durumu kabul etmiyor, tüm taraf devletleri evrensel barışa hizmet etmeye davet ediyoruz.
Ülkemizde toplumumuzun yarısını oluşturan kadınlar ne yazık ki eşit bir şekilde eğitim ve istihdam olanaklarına ulaşamamakta, kültürel ve siyasal alanda yeterince temsil edilememektedirler. Dünya Ekonomik Forumunun hazırladığı 2020 küresel cinsiyet eşitliği raporunda ise 153 ülke arasında 130. Sıradayız.
Yapılan araştırmalara göre 2020'de Türkiye'de 15 ve daha yukarı yaştaki istihdam edilenlerin oranı kadınlarda yüzde 26,3, erkeklerde yüzde 59,8 olarak belirlenmiştir.
Kadınlar hem ve evde hem işte bir çok sorumluluğu almasına ve bir çok işi aynı anda “ başarmak” zorunda kalmasına karşın emeği daha değersiz görülüyor. TUİK tarafından 2018 yılındaki verilere dayanarak yapılan araştırmaya göre, Türkiye’de cinsiyete dayalı ücret farkı yüzde 15.6 düzeylerinde. DİSK/Genel-İş Araştırma Dairesi'nin Kadın Emeği Raporu'na göre ise Türkiye'de erkeklerin yıllık ortalama kazancı kadınlara göre yüzde 27,4 daha fazla. Bununla birlikte cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği, eğitim seviyesi arttığında da devam ediyor, yükseköğrenim gören kadınların ücret düzeyinin erkeklere göre yüzde 39 daha az olduğu araştırma sonuçları ile ortaya konuluyor. Eğitim düzeyi, yaşı fark etmeksizin kadınlar işyerlerinde şiddet, taciz ve her türlü ayrımcılık ile kalma tehlikesi ile çalışma yaşamını sürdürüyor.
Temsil açısından da durumun parlak olmadığı söylemek yanlış olmaz zira TBMM’de 481 erkek milletvekili olmasına karşın 101 kadın milletvekili bulunuyor.
Ülkemizde ise 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, utanç verici bir şekilde giderek artan kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin, kadınların şüpheli ölümlerinin dehşetinde yaşanmaktadır. Kadınların yaşam hakkına yönelik sistematik hale gelen kadın cinayetlerinin önlenmesi için yasaların eksiksiz uygulanması, önleyici ve koruyucu tedbirlerin alınması, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik bütüncül politikaların oluşturularak samimi takibinin yapılması gerekmektedir. Kadınların yaşam ve özgürlüklerinin güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden hukuka aykırı bir şekilde çekilme yoluna gitmek, maalesef kadınları daha da korumasız bırakmıştır.
Bugün kadınların nafaka hakkı dahil olmak üzere Medeni Kanun’da yer alan birçok hakkın tartışılmaya açıldığını endişeyle izliyoruz. 6. Yargı Paketi ile kamuoyunun gündemine gelen nafaka hakkının süreye bağlanması ve boşanmalarda “aile arabuluculuğu”nun getirilmesine ilişkin söylemler ve yasal girişimler, kadın kazanımlarının kaybına yol açacağı gibi kadınların yaşam haklarına da saldırı oluşturacaktır.
Devletin her kademesindeki yetkilileri, kadın erkek eşitliğinden geri adım atarak toplumu dönüştürmeye yönelik girişimleri durdurmaya; medeni hakların kullanılmasında kadının karşısına çıkan engelleri ortadan kaldırmaya; Anayasa’da yazılı olan Cumhuriyetimizin temel niteliklerine ve uluslararası sözleşmelere uyumlu politikalar üretmeye davet ediyoruz.
Bizler; Medeni Kanun ile tanımlanmış haklarımızdan ve kazanımlarımızdan anayasal eşitlik ve laiklik ilkesinden hiçbir koşulda vazgeçmeyeceğimizin altını çizerek, bu hususları tartışmaya açmanın; şiddet olaylarının ve kadın cinayetlerinin artmasına yol açmaktan başka bir sonuç yaratmayacağını belirtiyoruz.
Kadınların hak mücadeleleri sonucunda elde ettiği kazanımlarının kaybına yol açacak her türlü girişimin karşısında olacağımız gibi bu kazanımların silinmesine izin vermeyeceğiz.
Kayseri Barosu Kadın Hakları Komisyonu olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit ve özgür bireyleri olan kadınların insan haklarının ihlaline yol açacak her türlü hukuki düzenleme ve yasal değişikliğin, uygulama ve anlayışın karşısında tüm kararlılığımız ve dayanışma duygularımızla mücadele edeceğimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.