2019 - 2020 ADLİ YIL AÇILIŞ RESEPSİYONU
Tarih: 2.09.2019 | Okunma Sayısı: 1801

2019-2020 ADLİ YILI AÇILIŞ KONUŞMASI ;

Sayın Valim, protokolün tüm seçkin temsilcileri, değerli Cumhuriyet Savcıları, Avukat ve Hakim meslektaşlarım, değerli adliye çalışanları ve kıymetli basın mensupları, 2019-2020 adli yıl açılışımıza hoş geldiniz.

Öncelikle, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetler Günü vesilesiyle, başta devletimizin kurucusu Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, hukuk Şehitlerimizi ve tüm Şehitlerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.

Adalet mülkün yani devletin temelidir. Adalet varsa, devletin temeli vardır ; devlet vardır. İşte bunun içindir ki Hz. Ali " Devletin dini Adalettir. Dinin devleti ise özgürlüktür." demiştir. Toplumsal, evrensel, insani ve adil adaleti sağlayacak olan ; iddia, savunma ve karar organlarından oluşan Yargı erki ; yapacağı düzenlemelerle Yasama erki ; ve özellikle etkinliği, algıyı, koordinasyonu ve stratejiyi doğru ve samimi olarak ortaya koyması gereken ise yürütme erki, yani iktidardır. Yargının ve devletin en yetkili ağızlarının son yıllarda açıkça ifade ettikleri ve basına da yansıdığı gibi, ülkemizde yargıya ve adalete güven hızla aşağılara doğru düşmektedir. Objektif ve bilimsel temelli olarak yapılan anketlere göre, vatandaşlarımızın yüzde 50’si ‘yargı bağımsız değil’ derken; ‘yargıya güveniyorum’ yanıtı verenlerin oranı ise, yalnızca yüzde 38 olarak ölçülmüştür. Bazı ölçümlerde ise bu oran, %30 ve hatta %20’lere kadar inmiş gözükmektedir. Türkiye, "2017-2018 Hukukun Üstünlüğü Endeksi"nde (Rule of Law), bir önceki yıla göre iki sıra daha gerileyerek, sistemdeki 113 ülke arasında, 101'inci sırada yer almıştır. Ülkemiz, 2018-2019 yılları Hukukun Üstünlüğü endeksinde ise, 126 ülke arasında 109. sırada yer almıştır. Ayn endekse göre ülkemiz, yine 126 ülke arasında, Hükümetin Gücünün Sınırlandırılması konusunda 123. sırada, Temel Haklar konusunda 122. sırada, Kişilerin Can ve Mal Güvenliği konusunda 96. sırada, Hukuki ve İdari Düzenlemelerin Uygulanması konusunda 106. sırada ve Vatandaşların Adalete Erişebilirliği konusunda ise 96. sırada yer almıştır. Ülkemiz ve vatandaşlarımız bu sıraları değil, ilk 10’u, hatta tarihten ve köklerimizden gelen, milli ve manevi değerlerimiz ile Cumhuriyetimizin kurucu felsefesi ve ilkeleri gereğince, 1. ciliği hak etmektedir.

Milli tarihimizden gelen, “Töre yani hukuk konuşursa, Hakan susar “ ifadesi, atalarımızın hukuka duyduğu saygıyı ve adalete verdiği büyük değeri göstermektedir. İnancımız olan İslam dini, beş temel ilke üzerine kurulmuştur. Apaçık Kur’an ayetleriyle sabittir ki; ilk ilke adalettir. İkincisi emanettir. Üçüncüsü ehliyet, dördüncüsü maslahat, beşincisi ise meşverettir. Bir saat adaletle hükmetmek, 70 yıllık ibadetten üstündür inancının insanlarıyız. Adalet mülkün temelidir ilkesini kabul eden bir milletin fertleriyiz. Tarihte adalet, hukuk ve ahlakla anılan bir ecdadın soyuyuz. İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın anlayışı ; hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Hukukta, yargıda, devlette ve savunma hakkı da insanlarımız içindir. İşte bu nedenlerle, tüm halkımızı, bütün bu kavramlara, kurumlara ve değerlere sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Binlerce yıl öncesinden, büyük filozof Platon “ Gücün haklı çıktığı yerde, adalet bekleme. Güce tapanların olduğu yerde, huzur bekleme. ” demiştir. Kıymetli konuklar, insan hakları ile ilgili bir çalışma yaparken, bir İngiliz profesörünün, Türkçeye çevrilmiş bir makalesini okumuştum. Makalede, Veda hutbesinin, Dünyadaki en önemli insan hakları belgesi olduğu yazılıydı. O makalede, Peygamber Efendimizin (S.A.V.) şu hutbesi-hadisi şerifi, çok dikkatimi çekmişti. " Ey Müslümanlar, sizden evvelki milletlerin yıkılıp helak olmalarının, tarihten silinip gitmelerinin sebebi nedir, biliyor musunuz? Onlar; ileri gelenlerden biri suç işlediğinde ona ceza vermezlerdi. Halktan biri suç işlediğinde ise, cezanın tatbiki için adeta can atarlardı. Bu zulüm onların yıkılıp gitmelerine sebep oldu. Yemin ederim ki, suçu işleyen kızım Fatıma bile olsaydı, onu cezalandırmakta hiç tereddüt etmezdim."

Bütün bu tespitler ve menfi durumların çözümü, yine milli, manevi ve evrensel hukuki değerlerimizde saklıdır. Yeni adli yılın, ülkemizde hukuki güvenliğe, hızlı, adil, bağımsız ve tarafsız bir yargıya ve güçlü bir savunmaya vesile olmasını temenni ediyoruz. Bu temenninin gerçekleşmesi için, toplumdaki her kesimin emek, özveri ve inancına ihtiyacımız bulunmaktadır. Siyasî irade ve devlet yöneticilerinin, Yargı erkinin eşitler arasında birinci erk olduğuna, Kuvvetler Ayrılığı, Hukukun Üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkelerine, adalet, Savunma ve eşitlik kavramlarına ve evrensel yargı kurallarına samimi olarak inanmaları, uygulamaları ve saygı göstermeleri şarttır. Bu uğurda, Hakim ve Savcılarımızın teminat ve güvenceleri tam olarak sağlanmalı, Savunma hakkının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, kanunlar yapılırken yargı organlarının görüş ve önerileri öncelikle dikkate alınmalı, Barolar ve Avukatların tam bağımsızlığı sağlanmalı, liyakat ve ehliyet öncelik taşımalıdır. Hâkim, C. Savcısı ve Avukatların ise, aynı yolun yolcusu ve hizmetkarları olduklarını unutmadan, hukukun tüm evrensel ilkelerini benimseyerek, karşılıklı saygı ve meslek kurallarına tam bir inanmışlık ve adanmışlıkla, beşer olan hiçbir şeyin önünde eğilmeden, korkmadan ve çekinmeden görevlerini ifa etmeleri gerekmektedir. Tüm Hukukçuların hiçbir menfaat, makam, siyasi görüş, güç, tarikat, cemaat ve mezhepsel konu, grup ve subjektif hususlara bakmadan ve takılmadan, sadece ve sadece evrensel ve mesleksel adalet, savunma ve yargı ilkelerine inanmaları ve bu uğurda yılmadan, usanmadan ve cesaretle mücadele etmeleri, en temel kural ve ilkemiz olmalıdır. Tüm insanlarımız, kendileri ya da grupları için değil, herkes için evrensel ve ilkesel adalet anlayışını benimsemeli ve istemelidir. İçeride ve dışarıda, yargıya olan güveni artırmak, tarafsızlık ve bağımsızlığını sağlamak, kalitesini ve hızını artırmak zorundayız. Bu nedenle, hak arama ve dava açmadaki aşırı masraf ve harçlar, adil yargılama ve savunma hakkı üzerindeki engellemeler ve yargı üzerindeki siyasi ve bürokratik baskılar kaldırılmalı ; Cimer-bimer uygulaması amacından tamamen çıkıp, yargı üzerinde baskı oluşturmaya evrilmesi nedeniyle sınırlandırılmalı ; hukuk devleti yerine, anayasa hukukundaki tabiriyle, polis devleti kurma uygulamalarından vazgeçilmeli; Hakimlik ve savcılık sınav ve mülakatlarındaki şaibe ve sıkıntılar ile yargı üzerinde ve içindeki siyaset, cemaat ve tarikat etkinliği iddiaları, şeffaf ve objektif olarak, sonlandırılmalıdır. Vatandaşlarımıza yargı hizmeti verilirken, yargı mensupları özellikle mesai saatlerine hassasiyetle dikkat etmeli ve uymalı, yargıya yakışır nezaketli ve saygın bir dil ve üslup kullanılmalı, yargı çalışanlarının memuriyet dışında, hiçbir ek iş yapmalarına müsaade edilmemelidir. Hiç kimse unutmamalıdır ki, yargı ve adalet çökerse, devlet ve toplum çöker.

Kuvvetler ayrılığına dayanması gereken anayasal devlet sistemimizde, Yargı erki, yasama ve yürütme erkleri ile yan yana gider bir görünüm vermeye başladığından beridir, artık kamuoyu, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını daha açık bir şekilde sorgulamaya başlamıştır. Bu durum ülkemizin bütünlüğü ve milli birlik ve beraberliği için çok açık bir tehlike olup, demokrasimiz için de çok kötü bir sınav olmaktadır. Kuvvetler ayrılığı prensibinde yasama, yürütme ve yargı 3 eşit erktir. Ancak yargı erki, eşitler arasında birincidir. Yargı erkini oluşturan iddia, savunma ve karar saç ayağında ise, Yargıyı adil, insani, ahlaki, kabul edilebilir ve hukuki yapan ise Savunmadır. Savunmanın olmadığı bir yargı, engizisyondur, yargısız infazdır. Bu nedenle yargı erkinin olmazsa olmazı da, savunmadır. Yargı bağımsız olmazsa, avukatın ve savunmanın varlığının bir önemi ve işlevi kalmaz ; bu yapıdan da vatandaşlar için adalet çıkmaz. Bu anlamda, avukatlar bakımından da çözülmesi gereken en önemli ve birincil meslek sorunu, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığıdır.

Güvenilir, saygın, adil ve iyi işleyecek bir yargının en önemli şartlarından birisi de, hukuk eğitimidir. Hukuk eğitimi kaliteli ve nitelikli olmayan bir ülkenin, yargısından da hiçbir şey beklenemez. Bunun için hukuk fakültelerinin sayılarının ve kontenjanlarının bir an önce azaltılması, yeni hukuk fakülteleri açılmasının önüne geçilmesi, her türlü sınav ve seçmelerde, sadece liyakat ve ehliyete dayanılması gerekmektedir.

Toplumsal ve bireysel yaşamın, huzurun, düzenin, milli birlik ve beraberliğin, istihdamın, ekonominin, ticaretin velhasıl her şeyin, başı da sonu da, ancak ve ancak adaletle, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla kaimdir. Güçlü bir yargı sistemi, adil bir yargılama, hukukun üstünlüğü, hukuki güvenlik, öngörülebilirlik ve etkili bir savunmanın olmadığı ülkelerde, bilimsel ve teknolojik üretim ve istihdam gelişemez. Yargıyı zapt etme çabaları, samimi olmayan reform iddiaları ve hukuksuzluklar, daima bumerang etkisi yaratır ve eninde sonunda, bunları yapanları vurur. Tüm bunların önlenmesi, kuvvetler ayrılığı, anayasal devlet ve hukuk devleti ilkeleriyle mümkündür.

15 Temmuz hain cunta girişiminin ve fetö terör-istihbarat örgütünün asli hedefleri, her zaman, Atatürk ilke ve inkılapları, Türk Milleti, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Bağımsız Yargı, Parlamenter Demokrasi ve Laik Sosyal Hukuk Devleti ilkesi olmuştur. Öyleyse, bu yapıyla mücadele etmenin gerçek tek yolu, tüm bu kurumları ve kuralları güçlendirmekten geçmektedir. Fetö terör örgütünün panzehiri, ortak akıl, liyakat, ehliyet, çağdaş insani eğitim, kuvvetler ayrılığı, insan hakları, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti ve daha fazla demokrasidir. Bunların tekrar kurulması ve güçlendirilmesine yönelik amaç ve çabalar dışındaki, başkaca hiçbir amaç ve niyetlerle, bu hain yapılarla mücadele edilemez. Fetö terör örgütünün yok etmeye çalıştığı Hukuk Devleti ilkesi, masumiyet karinesi, suç ve cezanın şahsiliği ilkelerine sımsıkı sarılmalı ; asla ve asla işkence, kötü muamele, gizli tanıklık, hukuka aykırı kanıt ve yasak sorgu yöntemlerine başvurulmamalıdır.

Düşünce, fikir ve inanç hürriyetleri, bireyin, toplumun ve devletin gelişmesinin en temel faktörlerinden birisidir. Bu nedenle, bu özgürlükler alabildiğince genişletilmeli, eğitim modelimizde değerler eğitimine öncelik verilmelidir. Konuşan, düşünen, araştıran ve sorgulayan birey ve toplumlardan korkulmamalıdır.

Şüpheliye/Suçluya ceza verebilmenin yolu bile hukuktan geçer. Eğer hukuku uygulamazsanız, savunma hakkı vermezseniz, adil yargılanma, masumiyet karinesi ve suç ve cezanın şahsiliği ilkelerini zedelerseniz, suç isnadında bulunulan şüpheliyi-suçluyu dahi cezalandıramazsınız. Öyle bir hukuk düzeni kurmalıyız ki, bırakın kamuoyunu, sanığın kendisi bile adil yargılandığına inanmalıdır. Adil olmak kadar önemli olan bir diğer hususta, adil gözükmektir. Çoğu kez adil gözükmek, adil olmanın bile ötesine geçmektedir. Hukuku ve hukukun ilkelerini savunmak, suçu ve suçluyu savunmak değildir. Tam aksine, masumu suçludan ayırmanın tek yolu, sadece ve sadece hukuk, savunma ve adalettir. Sürekli gündemde tutulan her türlü aflar, ceza kanunları, ceza usul ve infaz sisteminde sürekli yapılan değişiklikler, sistemin güvenilirliğini zedeleyecek ; kuralların ve kurumların güçlü olmadığı bir devlet yapısı ise, toplumsal barışı ve huzuru bozacaktır. Bu nedenlerle, yargıyla ilgili yapılan ve yapılacak her türlü düzenlemeler, popülist, güne göre ve siyaseten değil, hukuk kurumlarının ve organlarının ve sahadaki uygulayıcıların görüşleri alınarak, samimi bir şekilde yapılmalıdır.

Yargıya alternatif olarak yapılan, hak arama hürriyetine ve adil yargılanma hakkına engel olan, zorunlu arabuluculuk, tahkim ve uzlaştırma gibi müesseselerin ; adalete, topluma ve sisteme verdiği büyük zararlar görülmeli ve gereği yerine getirilmelidir. Devletin var olmasını sağlayan toplum sözleşmesinin tek ve asli nedeni, adalet, huzur ve hakka ulaşma amaçlı, yargı düzeni ve hukuktur. Devlet, yargı erkini ve hakkını özelleştiremez ve hiçbir şekilde devredemez. Yargı ve yargı hizmetleri kötülenerek ve yargıya güvenin azalmasına yol açarak, çözüm ve adalet sağlayamazsınız. Sosyal Hukuk Devleti ilkesine, adil yargılanma hakkına, hak arama özgürlüğüne ve yargı erkine sahip çıkılmalıdır. Kuruluş yasasında dahi hakkı ve adaleti değil, menfaati öne çıkaran bu düzenlemelerin bu haliyle uygulanmasını doğru bulmak mümkün değildir. İş yükü ve yargılama sürelerinin uzunluğu, hakim sayısının yetersizliği gibi sebepler, asla adaletten ve yargıdan vazgeçmenin gerekçesi olamaz.

Değerli misafirler ve kıymetli meslektaşlarım, Orta Asya’dan başlayan tarihimiz günümüze kadar uzanmaktadır. Bu uzun süreçte sayısız devletler ve imparatorluklar kuran milletimiz, insanlık tarihinin, uygarlığın gelişiminin, dünya hukuk tarihinin ve adaletin vazgeçilmezi olmuştur. Gittiği her yerde adalet, ahlak ve hukuk düzenini egemen kılan milletimiz, bu değerlere bağlı kaldıkça yükselmiş, bu değerler bozulmaya yüz tuttukça gerilemiştir. Uzun tarihimiz sonrasında 1923 yılında kurulan Cumhuriyetimiz, evrensel hukuk ilkelerini kabul etmiş, milli hasletimiz olan adalet, hak ve ahlak bilincine, insanlık tarihinin evrensel hukuk ilkelerini ve kurumlarını da eklemiştir. Evrensel, milli ve dini, tüm hukuk, yargı, savunma ve adalet ilkelerine ve özellikle vatandaşlık bilincine ve hukukuna sahip çıkmalı, birleştirmeli ve uygulamalıyız. Ancak ve ancak bu şekilde, milli birlik ve beraberliğimizi, ülkemizi, millet ve insan olarak varlığımızı, hukuki güvenlik ve huzurumuzu koruyabilir ve sağlayabiliriz. Devletimize, Cumhuriyetimize, Cumhuriyetin kurucu değerlerine ve Evrensel İlkelere sahip çıkmaktan başka yolumuz ve çaremiz yoktur. Bütün bu duygu ve düşüncelerle, 2019-2020 Adli Yılının, Kayseri Bölge Adliye Mahkemesinin ve Yeni İcra Modelinin hayırlara vesile olmasını diler, katılımlarınız için sevgi ve saygılarımızı sunarız. 02.09.2019

Kayseri Baro Başkanı
Av. Cavit DURSUN

ETKİNLİK TAKVİMİ

29.12.2024
AV. MURAT TOLGA ÖZSOY
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.